Yaşar Kemal'den
Okullar, çocukları ezen, işkence yerleridir. Buna karşın bu cehennem döngüsünü kırmak üzere Türkiye'de Köy Enstitüleri deneyi olmuştu. Bu enstitülerin amacı okulu köye getirmek değil üreterek öğrenmek, üreticilerin deneylerinden yararlanmaktı. Doğada yaşayarak, yaşamı elleriyle, gözleriyle öğrenmek...
kime göre sakıncalı yayınlar!!
20 mayıs 1947 tarihinde çıkarılan genelge ile enstitü kitaplıkları taranır ve sakıncalı görülen yayınlar yakılır.
Sayfa 128Kitabı okudu
Reklam
"Köy Enstitüleri yerlidir."
Sayfa 42 - Literatür Yayınları, 3.Baskı, Fakir BaykurtKitabı okudu
"Enstitülerde ezbercilik yoktu. (...) Ayrıca hava koşulları ne olursa olsun her gün en az bir saat özgür okuma yapılıyor. Temizliğe, toplu eğlenceye, tiyatro ve müzik çalışmalarına halk oyunlarına, türkülerine önem veriliyor."
Sayfa 2 - Literatür Yayınları, 3.Baskı, ÖnsözKitabı okudu
Köy Enstitüleri açıldı. Gün yüzü görmemiş köylerden çocuklar gelip doluştular oraya. Yeni bir okuma türü, yeni bir hayat... Bozkır bir canlandı, Türk milleti ayağa kalkıyordu. Yüzyıllık uyuşmuşluğundan utanıyordu. Çocuklar, Enstitüye türküleriyle, oyunlarıyla, sesleriyle, güzel görenekleri, gelenekleriyle geliyordular. Gerçekten bu topraktan olan ne varsa biraz daha güzelleşiyordu. Yobaz, milliyetçi kisvesine girip, ağa kisvesine girip, politikacı olup Enstitülerle savaşa başladı. Onu yıktı. Hani milliyetçiydiler ya! Milliyetçi insan, gün ışığına kavuşan bir milletin çocuklarına, onların yaptıklarını reva görür mü? Bütün mesele gerici, sömürücü düzen sarsılmasın... Ne olursa olsun halk sömürücülerin elinden kurtulmasın. Köy Enstitüleri azıcık daha, bir on yıl daha kalsaydı, onların bekledikleri dağa kar yağacaktı. Halk, toptan okumuş olacaktı. Türk halkı ağaların emrinde Mısırlı köleler gibi çalışmayacaktı. Buna izin verirler mi? Ama, ne yaparsa yapsınlar, halkın uyanışının önüne geçemeyecekler. Gelen yenilik selinin önünde duramayacaklar.
Bir değil beş değil milyonlarcasın maalesef Koyun gibisin kardeşim gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin ve adeta mağrur koşarsın salhaneye Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içinde olup, deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek ve hala şarabınızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak, kabahat senin demeğe de dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin, canım kardeşim! Nazım Hikmet
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.