İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, Kurban Bayramı'nın bir hayvan kesme ve et festivaline dönmesine kesinlikle karşı olduğunu söyledi. Prof. Yaşar Nuri Öztürk ise, 'Cevap Veriyorum' adlı kitabında, Kuran'da kurban kesilmesiyle ilgili ayet olmadığını yazmıştı, buna karşı çıkanlar da oldu. Hürriyet'teki bir yazısında da şöyle diyor Öztürk: 'Kurban kesmek, Kuran'ın açık beyanıyla; 'infak' (yoksula yardım, sahip olunandan başkalarına pay çıkarma) denen paylaşmanın geniş çerçevesi içindeki bir yardımlaşma şeklidir. Bu aracın yerine başka araçlar da konabilir. (..) Yoksulun korunması, ona et vermek yerine başka birşey vermekle daha iyi sağlanacaksa, o şeyi kurbana tercih etmek gerekir. (..) Örneğin ameliyat parası bulamayan bir yoksula kurban eti yerine o parayı vermek, Kuran'a göre daha üstün bir 'kurban' olacaktır. Kısacası kurban bayramı, yoksulun ve yoksunun imkan sahiplerinin varlıklarından pay aldığı bayramdır; hayvan kesimi bayramı değil...' Bu durumda kurban kesmenin şart olmadığı anlaşılıyor. Demek ki, parası olan bir Müslüman hayvan kesmek yerine Öztürk'ün dediği gibi yoksullara yardım etme yönünde bir tercihte bulunabilir. Zülal Kalkandelen
KURBAN NİSÂBI VE VACİP OLMASININ ŞARTLARI
Kurban nisâbı: Aslî ve zarûrî ihtiyaçlarından başka, fitre vacip olacak kadar malı-parası olan, hür ve mukîm erkek ve kadın her Müslümana kurban kesmek vaciptir. Bu malın -zekât nisâbında olduğu gibi- artabilecek mal olması ve üzerinden bir sene geçmesi şart değildir. Aslî ve zarûrî ihtiyaçlar şunlardır: Evi, evinin kâfî miktarda eşyası, bineği (atı veya arabası), üç türlü giyeceği -yani iş elbisesi, günlük giydiği elbise, bayram ve benzeri günlere mahsus elbisesi- kendisinin ve nafakası kendisi üzerine vacip olanların bir aylık nafakalarıdır. Bundan fazla olarak 80,18 gr altın veya aynı kıymette başka bir şeye sahip olan kimselerin sadaka-i fıtır (fitre) vermesi ve kurban günlerinde kurban kesmesi vacip olur. Kurban kesmeye mahsus olan günlerde (bayramın 1. 2. ve 3. gününde ve Şâfiî Mezhebi’nde 4. günü dâhil, akşam vaktine kadar) zengin (yani nisâba mâlik) olan kimsenin de kurban kesmesi vacip olur. Hür, mukîm ve nisâba mâlik bir Müslümanın küçük çocukları için de kurban kesmesi müstehabdır. Zâhiru’r-Rivâye’de böyledir. Fetva, buna göredir. İmâm Hasan bin Ziyâd’ın, İmâm-ı Âzam Hazretlerinden rivâyetine göre ise bu kişinin, küçük çocuğu için kurban kesmesi vaciptir. İmâm-ı Âzam ve İmâm Ebû Yûsuf Hazretlerine göre kurban kesmekle mükellef olmak için, akıllı ve bâliğ (ergin) olmak şart değildir. Delinin ve henüz bâliğ olmamış çocuğun mallarından, babaları yahut vasîleri, kurban keser ve onlara yedirirler. Yediklerinden artanı, bunlar için (elbise gibi) kendisi ile faydalanılan bir şey ile değiştirebilirler. Fakat İmâm Muhammed’e göre kurban kesmekle mükellef olmak için, akıllı ve bâliğ olmak şarttır.
Reklam
Maişet derdi hepimizin baş meselesi. Kurban Bayramı'nda "borcumuz var, bize düşmez" diye kurban kesmiyoruz. Acaba ne borcumuz vardı? Ekmek parası bulamıyorduk da ona mı borçlandık? Yoksa koltuk takımına, buzdolabına, mukaddesat düşmanı programları izleten televizyona, çamaşır makinesine yatıracağımız taksitlerimiz mi var? On yıllardır sırtımızda İslâm dışı bir düzenin kamburunu taşıyoruz. Düşmanlarımız ise bizim bu mutsuzluğumuzun üzerinde hora tepiyor. Artık kendimize gelelim. İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim.
Burada her aile Vater’in kulu kölesi olmuş. Hepsi de öküzler gibi çalışıp, Yahudiler gibi de para biriktiriyorlar. Diyelim ki Vater birkaç gulden biriktirdi, kendi sanatını ya da toprağını büyük oğluna bırakmayı düşünür hemen. Bu nedenle de kızı çeyiz parası yerine hava alır, çeyizi olmadığı için de zavallıcık koca bulamaz. Küçük oğlana gelince,
Sonsuz Kitabevi
Yandan Çarklı
Karnı burnunda hanımını işaret ederek. “Hâlâ yeni yeni canlar peşindesiniz,” dedim. Baktı, gördü. güldü. “Ne yapayım?” “Bilmem ama, tedbirli davranamaz mısınız” Gene adeta şahlandı: “Yani ne yapmalıyım?” Düşürmek gibi, hamile bırakmamak gibi…” “Allah’ın binasını yıkamam!” dedi. “Yıkamam. Çünkü, isterse milyonların olsun, vermediğine vermiyor.
Sayfa 72 - Barış Yayınları, 1. Baskı (1966)
1925 ihtilali patladı. Şeyh Said merhumun askerleri Harput'u işgal, Diyarbekir'i muhasara ettiler [kuşattılar]. Genç cumhuriyetiniz tehlikeli, saralı ölüm dakikaları geçirdi. Yine namaz kılmak İcab etti. İtiraf edelim ki üşenmediniz. Taksir etmediniz [vazgeçmediniz]. Şeyh Cennet mekanı, İngiliz parası ve Ermeni akidesiyle hareket eden Müslüman düşmanı, bir mürted [sapkın] halinde gösterdiniz ve biçare Kürtleri iğfal ettiniz [aldattınız] . Kürtleri, Kürtlere kırdırtmak suretiyle ve mühim fedakarlıklar pahasına hadisenin önüne geçtiniz. Salonlarından doğrudan doğruya darağaçlarına gidilen İstiklal Mahkemelerini Kürt mefkure-i milliyesine [Kürt milli ideallerine], Kürt istiklalcilerine açtınız. Bilmem bil iltizam mı [bile bile mi], yoksa bir tesadüf eseri midir? Diyarbekir İstiklal Mahkemesi heyetini bir sinema salonunda içtima ettirdiniz [topladınız] ve "Kürt Meselesi" nin bu kanlı filmini sureti mahsusada [özel olarak] gönderilmiş aktörlerinize çevirttiniz. Hadisede hiç müdhali [yeri ve rolü] olmac yan birçok kimseleri yalnız Kürt oldukları için kanlı filminize kurban ettiniz. Mazlumiyeti cezalandırdınız. Mamafı şunu da itiraf eylemeliyim ki milletlerine hıyanetle size hizmet eden "Kardeşim, .. Ağa"ların birçoğunu da sinema salonundan darağaçlarına göndermek suretiyle bizler hesabına icrayı adalet ettiniz. Bu hareketinizi Kürtlüğe hizmet şeklinde kayd eylemekliğime müsade buyurunuz.
Reklam
382 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.