YIKILMA SAKIN
Sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Ataol Behramoğlu
Onun nabzıyla hava basıncı arasında, onun sinirleriyle havadaki nem oranı arasında gizli bir elektrik kontağı var gibidir. Sinirleri basıncın her artışını derhal ağrı olarak organlara iletir; organlar da doğadaki her değişime isyankâr bir başkaldırıyla tepki verirler. Yağmur, kapalı bir gökyüzü onun canlılığını söndüren şeylerdir (“kapalı havalar beni derinden çökertiyor”). Alçak bulutların yükünü adeta bağırsaklarında hisseder, yağmur “güçsüz düşürür”, nem yere serer, kuru hava canlandırır, güneş rahatlatır, kış bir tür tetanoz kasılması ve ölümdür. Nisan havası gibi değişken sinirlerinin titrek barometre iğnesi hiçbir zaman sakin durmaz: En çok da Engadin’in bulutsuz doğasında, rüzgârsız yaylalarında hareket eder. Dışarıdaki havanın her türlü basıncını, her türlü ağırlığını hisseden iltihaplı organlar, aynı zamanda zihnin iç havasındaki her türlü ağırlığı, bulanıklığı ve fırtınalı kopuşları da hisseder. Çünkü ne zaman bir düşünce çaksa, bu bir şimşek gibi sinirlerin gergin kaslarında da çakar: ...
İçim sıkılıyor
İçim sıkılıyor
Avluya çıkıyorum ve parmaklarımı
gecenin gergin teninde gezdiriyorum
Hiç ışık yok
Hiç ışık yok
Kimse güneşle tanıştırmayacak beni
Kimse serçelerin şölenine götürmeyecek beni
Uçmayı anımsa
Kuş ölümlüdür