"Ben gidiyorum artık." dedi annem. Gözlerime baktı durgunca, çok uzaklara bakarcasına.
Yeniden yoğunlaşmaya başladı sis. Donup kalmıştım annem uzaklaşırken. Ötekilerle birlikte yürüyordu. Adımları eski adımlarına benzemiyordu. Köşeye yaklaşmak üzereyken yüzünü bana doğru döndü, son bir kez daha baktı sisler içinde. Bir fotoğraftan bakıyordu sanki. Sararmış eski zaman fotoğrafındaki kadar uzaktı, hüzün vericiydi duruşu. Önce gözlerini, yüzünü yitirdim, sonra uzaklaşmakta olan gölgesini.
Başımın üstündeki dallardan gelen kuş seslerini dinliyorum. Başka kuşlar geçiyor gökten. Çok uzak bir geçmişin göğünde. Nice yıllar önce ölmüş kuşların uçuşu! Ağaçlarda ölü kuşların sesleri...
Başlığa dair ilgilisine not: 2. ve 3. kitaplar için ortak inceleme...
(Hatta araya azıcık 1 bile sıkışabilir)
Bu seriyi tahmin edemeyeceğim kadar çok sevdim. Devam kitapları önceki kitabın tam da bittiği yerden başlıyor ve bu iyi bir şey çünkü kitabın sonunda karakterler öyle bir açmazın, belanın içine düşüyorlar ki zaman atlaması yapmak hata
nereye gitsem ,onun ışıklı gözlerinin kalbime taşıdığı o sarsıcı kederden bir türlü kurtulamıyor ,her şeye rağmen onun yörüngesinde dolanıp durmaktan da kendimi alamıyordum.
“yıllar geçince anladım ki ,aşkın kavgasını veremeyenler ,hiçbir şeyin kavgasını veremezler ;aşkın özgürlüğünü yaşamayan ve yaşatamayanlar da hiçbir özgürlüğü hak edemezler “
Veda Partisi
Veda partisi mi, ne varmış? Çağırdılar, gittim. O ne karmaşaydı öyle ya Rabbi? Programın ortalarına doğru ikram edilmek için saatler öncesinden hazırlanmış, büyükçe bir masaya yarım bir itina ile dizilmiş her şey ama her şey bir anda öğrencilerin gazabına uğramıştı. "Sahip olmak" düşüncesinin koskoca bir izdiham olarak
Çürükdere yerleşim birimine adını veren dereyi besleyen sular, yerleşimin güney ucunda yer alan Katran Dağı’ndan (1134m.) çıkar. Yaz kış gümüş renginde akan sularıyla dere, güneyden kuzeye doğru, küçük şelaleler, gölcükler de oluşturarak kıvrıla kıvrıla, yaklaşık beş bin metre aktıktan sonra Göksu’ya karışır.
Çürükdere Vadisi’nin doğu sınırını
"Yıllar geçince anladım ki, aşkın kavgasını veremeyenler, hiçbir şeyin kavgasını veremezler; aşkın özgürlüğünü yaşamayan ve yaşatmayanlar ise, hiçbir özgürlüğü hakedemezler..."
_Muhteşem bir şey, bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyor.
_Kozmos’un keşfi, kendi kendimizin keşif yolculuğudur.
_Hayal gücü bizleri çoğu zaman bilinmedik diyarlara götürür ve o olmadan hiçbir yere ulaşamayız. Kuşku da bize, düş ürünüyle gerçek arasındaki farkı bulmamızı ve varsayımlarımızı sınamamızı sağlayan yolu açar. Bütün o buluşlarla keşifler,
Yılmaz Odabaşı şiiri biraz telaşlı akan bir şiirdir. Sanki böyle aceleci bir tavır vardır. Hızla okuyup giderken çarpıldığınız dizeler olur, dönüp dönüp bakarsınız. Ne zaman okusam etkilendiğim bir kalem.
Kendisiyle yıllar önce Twitter üzerinden birkaç sohbetimiz olmuştu. Sonrasında tanışma şansımız da oldu. Ben Şarkısı Beyaz kitabını almıştım oda Kuşlar Uzaktı Sonra kitabını vermişti. Tabi bu kitaplarla yazarı biraz tanıyorsunuz ve bu size yazdıklarını daha iyi anlama imkanı veriyor.