İslâm, "La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah" şahitliğine
dayalı olarak kainatın yaratıcı ve mutasarrıfının ortaksız bir tek Allah olduğuna inanmaktır. Günlük ibadet ve hayat faaliyetlerini bir tek Allah'a ait kılmaktır. Allah (Subhabehu ve Tealâ)'dan başka hiç bir kimseden hayat kanunlarının alınamayacağına ve tüm hayat işlerinde ilâhî hükümden başkasına boyun eğilemeyeceğine inanmaktır.
İşte şehadet kelimesinin anlamı budur. "La ilahe illallah"a bu anlamıyla
şehadet etmeyen bir kimse, kim olursa olsun; adı, lakabı ve soyu ne olursa
olsun, şehadet getirmemiş ve henüz İslâm'a girmemiş demektir. Aynı şekilde
üzerinde "La ilahe illallah" şahitliğinin bu anlamıyla egemen olmadığı bir ülkede Allah'ın dinine boyun eğip İslâm dinine girmemiştir. Bu toprakların üstünde yaşayanlar, "müslüman isimler" kullanıp müslümanların soyundan gelse de bu hüküm değişmez. O ülkelerin bir zamanların "Dar'ul-İslâm'ı" olması da bu durumu değiştirmez. Çünkü bu tür insanlar, gerçek anlamıyla şehadet getirmemişlerdir. Çünkü bugün şehadet kelimesinin gerçek anlamına uygun olarak Allah (Subhabehu ve Tealâ)'ya itaat eden ülkeler de yoktur.
"Eğer siz de bizim gibi Türklerin La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah diyerek hep bir ağızdan cihanı dolduran haykırışlarını işitmiş olsaydınız hakikaten teessür içinde kalırdınız"
•
Her mükellefin en azından inanmakla yükümlü olduğu konular, kelime-i tevhid’in ifade ettiği “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah” (Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz. Muhammed onun elçisidir) cümlesidir. Bir kimse Hz. Peygamber’i tasdik ettiğinde, Allah’ın sıfatları konusunda şu bildirdiklerini de kabul etmelidir:
Allah diridir, sonsuz güç ve kudret sahibidir, her şeyi bilir, konuşur, irade sahibidir, hiçbir şey kendisine benzemez, her şeyi işitir, her şeyi görür.
•
.
“.. Eşhedü en La İlahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah."
.....
( Ben şahitlik ederim ki ALLAH'tan başka ilah yoktur, Muhammed ALLAH 'ın resulüdür.)