İşte o an Bulantı beni ele geçirdi, bankın üzerine yığıldım, nerede olduğumu bile bilmiyordum; çevremde renklerin ağır ağır döndüğünü görüyordum; kusmak geliyordu içimden. Böyle işte, o andan beri Bulantı peşimi bırakmadı.
Ben de mi böyle olacağım sonunda? Yalnızlık ilk kez canımı sıkıyor. Başıma gelenleri iş işten geçmeden, küçük çocukları korkutmaya başlamadan önce birisine açmak istiyorum. Anny'nin burada olmasını isterdim.
Başıma bir şey geldi, artık kuşkum yok. Herhangi bir kesinlik ya da apaçıklık gibi değil, bir hastalık gibi belirdi bu. Sinsi sinsi, yavaş yavaş yerleşti; biraz tuhaf, biraz tedirgin hissetmiştim kendimi, o kadar.
İyi ve kötüye dair bizim bildiklerimiz yalnızca soyut ve genel şeylerdir ve yaşadığımız anda bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu belirlemek amacıyla, olaylar dizisi ve sebeplerle olan ilişkilerine dair verdiğimiz karar, gerçekten ziyade imgeseldir.
Oysa senin yazın asla solmayacak,
Geçmeyecek zamanın hükmü yalnız sana,
O da gölgemde diye Ölüm caka satamayacak,
Sen bu sözlerde ölümsüz, aldırmazken zamana.
Nasıl kıyaslarım seni bir yaz günüyle?
Çok daha güzelsin çünkü, çok daha dingin,
Canım mayıs goncaları sarsılır hoyrat yelle,
Yaz çabucak uçup gider bitişiyle mevsimin.
Sonsuzdur yol, ne kısaltılacak ne de eklenecek bir şey vardır, ama yine de herkes kendi çocuksu arşınını tutar yolun üstüne. "Gerçekten de bu bir arşınlık yolu gitmen gerek, bu sana hatırlatılacak."
"Bulutlar zaten yıldızlara intihar ipi takmış ölüler."
"Efendim?"
"Bulutlar, ölü."
"Nereden çıkardın bunu?"
"Tavan benim. Ben karar verdim. Gün boyu ölü varlıklar tavanda sallanıyor işte..."
"Peki... Gri bulutlar?"
"Ölürken pişman olanlar."
"Yağmur?"
"Ölürken pişman olan bulutların ağlaması..."