Özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu tür insanlar, özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
Günün birinde karanlık bir odada masa başında oturacağımı, daha doğrusu hapis olacağımı, vaktimi istediğim gibi harcayamayacağımı, günlerimi birtakım kağıtların arasında geçireceğimi düşündükçe memuriyete karşı duyduğum tiksinti giderek artıyordu.
Eski gül türlerinden olan rosa rugosanın, aynı Venüs yıldızı gibi beş yaprağa ve beşgen bir simetriye sahip olması güle, kadınlıkla güçlü ikonografik bağlar sağlıyordu.
“Sub Rosa” dedi Langdon. “Romalılar, toplantılarının gizli olduğunu belirtmek için gül asarlardı. Böylece toplantıya katılanlar gülün altında konuşulanların sır olarak kalması gerektiğini bilirlerdi.”
Kadın ile sol taraf ilişkisi bile kilisenin karalamalarından nasibini almıştı. Fransa ve İtalya’da “sol” -gauche ve sinistra- kelimelerinin ima ettiği anlamlar olumsuzdu, fakat sağ taraf için kullanılan kelimeye dürüstlük, ustalık, doğruluk gibi anlamlar yüklenmişti. Günümüze kadar radikal düşüncelere sol kanat, mantıksız düşüncelere sol beyin ve şeytani olan her şeye netameli sinister denildi.
Tanrıçaların güneri sona ermişti. Saat durmuştu. Toprak Ana, erkeklerin dünyası haline gelmişti ve devir, yıkım ile savaş tanrılarının devriydi.
Hiç kadın Ortodoks haham, Katolik papaz, Müslüman imam yoktu. Bir zamanların kutsal Hieros Gamos’u -erkek ile kadın arasındaki doğal cinsel birlik, bu sayede her biri ruhen bütünleniyordu- utanç verici bir davranış şekline sokulmuştu.
Doğrusunu söylemek gerekirse kilise, taşra köylerinde yaşayanlardan öylesine korkardı ki, masum bir köylü “villager” kelimesi bile -villain- kötü ruhlu adam anlamında kullanılmaya başlanmıştı.