Kazım Paşa, onları Ilıca yolunda karşıladı. Heyecanla kucaklaştılar. Söğüt ağaçları altına buyur edildiler. Sıcak temmuz ayında serin serin esen söğütler altında birer yorgunluk kahvesi içtiler. Güneşin batması yakındı. Mustafa Kemal, ileride bir hareketlilik olduğunu gördü, yanındakilere de gösterdi. İnsanlar ve kağnılardan oluşan bir kervan, onlara doğru geliyordu. Yoldan aşağıya doğru inip söğüt gölgesine geldiler. Suyun başında mola vereceklerdi. Kervanın başındaki adam, elini göğsüne götürerek selam verdi. Mustafa Kemal, adamın selamını alarak hal hatır sordu.
“Ağa, nereden geliyorsun böyle?"
“Rus saldırısında muhacir olup Çukurova'ya inmiştim. Şimdi köyüme dönüyorum.”
“Kötü zamanda yola çıkmışsın. Güvenlik yok. Yazı niye orada geçirmedin, yoksa oralarda geçinemedin mi?"
"Hayır Paşa'm. Çukurova bir cennet, geçinememek olur mu? Bize bir tarla verdiler, rahattık, geçimimiz iyiydi.
Yalnız son günlerde, bizim Erzurum'u, Ermenilere vereceklermiş lafı dolanır oldu. Geldim ki göreyim, kimin malını kime vereceklermiş?”
Bu sözler üzerine, herkes çok duygulandı. Demek ki bu vatansever subayların gemileri yakıp buralara kadar gelmeleri boşuna değildi. Mustafa Kemal'in kalbi, umutla doldu. Yanındakilere döndü.
«Bu milletle neler yapılmaz!” dedi
İkinci Ordu'nun komutanı Ahmet İzzet Paşa ile sık sık görüşüp plan yapıyorlardı. Ahmet İzzet Paşa, Abdülhamit'e muhalefet etmiş , mücadeleler içinde bulunmuş, sonrasında Savunma Bakanlığı bile yapmış ama İttihatçılarla geçinememiş bir ç subaydı. Onunla akşam yemeği yiyen Mustafa Kemal, İzzet Paşa'ya döndü.
“Şu anda bu koşullarda değil de sıcak ve temiz bir salonda yemeğinizi yiyor olabilirdiniz Paşa'm,” dedi.
Ahmet İzzet Paşa da “O akılsızlarla aynı havayı soluyacağıma burada olmayı tercih ederim,” cevabını verdi.
"Neden böyle söylüyorsunuz?”
“Bilmez gibi sormayın Mustafa Kemal Paşa. Bu, sonu başından belli olan anlamsız savaşa bizi sokanların zerre kadar aklının olduğunu sanmıyorum.”
Peki onları neden engelleyemediniz?”
“Onlar, sultanı eleştirirken başka çeşit sultana dönüştüler. Ellerindeki gücün sonsuz olduğunu düşünüyorlar. İçine düştükleri bataktan nasıl çıkacaklarını hayli merak etmekteyim," dedi. Mustafa Kemal de sessizce onayladı onu.
Ahmet İzzet Paşa ile aynı şeyi düşünüyordu.
Atatürk Nuri Conker'i gerçekten çok severdi. Onunla şakalaşmaları, konuşmaları en samimi bir hava içinde geçer ve birbirlerine senli benli hitap ederlerdi. Bunun sebeplerini şöylece sıralamak mümkündür. Bir kere M. Kemal, Selanik'te kendisi ile mahalle arkadaşıdır. Sonra Askeri Rüştiye'de, Manastır İdadisi'nde, İstanbul Harbiye Mektebi'nde, Harp Akademisi'nde okul arkadaşlığı etmiş olduğu Nuri Conker ile meslek yaşamında da hemen daima aynı yerlerde görev yapmışlardır.
Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını itiyat haline getiren milletler; önce haysiyetlerini, sonra istikballerini daha sonra da hürriyetlerini kaybetmeye mahkûmdurlar
M.Kemal ATATÜRK
Tarihimizde 1919'dan sonra, bütün dünya basını O'nu ve Türkiye'yi tanımaya ve tanıtmaya çalıştı. İnsan ömründe 19 yıllık bir yaşam bir hiç olarak kalabilir; fakat Atatürk'ün bu 19 yılı, bütün bir ulusun yaşamı için bağımsızlık ve uygar olma mücadelesi anlamına gelir. İşte bundan dolayıdır ki, M. Kemal'in kişiliğinde, bu hareketlerin sembolünü bulan insanlık alemi, O'nun hakkında çeşitli yazılar yazmış ve son yüzyılın Türkiyesi, Atatürk'ün kişiliği etrafında tanınmıştır.
"Büyük adamları yetiştiren bir ırk, herhalde büyük bir ırktır. Bir kavmi anlamak için onun liderlerini tetkik etmekten daha iyi bir vasıta yoktur. Bugün herhangi bir yerde kendisinden üstün devlet adamı bulunmayan M. Kemal kadar büyük liyakatli bir zatı, Türkler nadiren yetiştirmişlerdir. Bundan dolayı, Türkiye'yi tetkik etmek için, arayacağınız en iyi yol onun siyasi heyetinin başındaki zatla işe başlamak ve halaskar, münci [kurtarıcı], milli kahraman ve cihanşümul devlet adamı olan Cumhurreisini, Mustafa Kemal'i tetkik etmektir. Birçok insanların başarmaya maddeten kadir olmadıkları işleri, başarmakta gösterdiği azim ve cesarete ve elde ettiği muvaffakiyete bütün Amerika O'na hayrandır."
Türkiye Cumhuriyeti devleti ona muazzam bir Anıtkabir yapmış ve bu abide bir Türk mimarının müsabaka kazanmış planına göre Türk mühendis ve işçilerin eseri olmuştur. Bu anıt, M. Kemal'in birleştirici ve kurtarıcı fikrini bize daima yaşatacaktır. Bu demek değildir ki, abideler olmadan Atatürk'ün fikri yaşamayacaktır. Ancak, abideler vatanımıza atılan ebedi imzalardır. Atatürk'ün anıtı, Türk varlığının manevi bir kalesidir. Onda sembolleşen ebedi şükran borcunun ifadesini her fert gözleriyle görmektedir
İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur.
Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim,
ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin?
Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça,
öteki yarısı göklere yükselebilsin?
M. Kemal ATATÜRK
Hayat kısa
Biraz aşk
Biraz hayal
Ve sonra günaydın
Hayat boş
Biraz umut
Biraz öfke
Ve sonra iyi akşamlar
Salih, bunları ezberle. Ve sen hayatı nasıl anladınsa ona göre bunlardan birini benimse.
M.Kemal
İnkılâpçı Atatürk Gençliği Kütüphanesi!
= 000.000.034 =
Kitabı Oku!. Kitabı Yaşa!. Kitabı Yaşat!
&&&&&&
-ROBİNSON CRUSOE- Adlı Romandan;
“Seyir defteri tuttu, harita okumayı öğrendi!...”
{ Daniel DEFOE - Cümle Seçkisi: M. Kemal ATATÜRK - 8 Ekim 2021 Cuma 03:29:58 }
İslam adına getirilen yoz kültür ile 15. yüzyıldan itibaren kokuşmuş Bizans kültürü karışımı içerisinde Anadolu insanı kıvranıp duruyor yıllardır. M. Kemal Atatürk gerçek benliğine, gerçek kimliğine, kültürüne kavuşturmak istemiştir.
Fakat onun ömrü yeterli olmamıştır. Olay budur.
Medeniyetlerin icatları, fennin harikaları, cihanı değişiklikten değişikliğe sürüklediği bir devirde asırlık köhne zihniyetlerle, maziye düşkünlükle mevcudiyetin muhafazası mümkün değildir.
M. Kemal Atatürk / 1924