1) SONDER
= Sokakta yanınızdan geçen herkesin , sizin kadar canlı ve karmaşık bir hayata sahip olduğunun farkına varmak.
2) RUBATOSİS
= Kendi kalp atışını fark etmenin verdiği rahatsız edici durum.
3)MAUERBAUERTRAUİRİGKEİT
= İnsanları hatta en yakınlarını bile kendinden uzaklaştırmak dürtüsü
4) JOUSKA
= Kendi kafanızda canlandırdığınız
Yine de iyilik yapın
İnsanlar kimi zaman akılsız, mantıksız
ve ben-merkezci olurlar;
Yine de onları sevin.
*
İyilik yaptığınızda insanlar sizi bencilce amaçlar taşımakla suçlarlar;
Yine de iyilik yapın.
*
Aşklar sevgililikler vs. İlişki biçimleri çok mantıksız geliyor bana bu aralar . Nedir bu ? Bütün hayatını birine teslim etme birlikte geçirme gayesi 🥲🙄
"
Kıskançlık, genellikle gerçek veya hayalî bir rakibin tehdidi nedeniyle kişinin sevdiği insanı
kaybetme korkusu yaşadığında gelişen olumsuz bir tepkidir. Bazı kişiler kıskançlık duygusunu
fazlaca içselleştirir, tepkilerini artırır hatta saplantılar oluşturarak kontrol edilemez
davranışlar sergileyebilir. İsmini Shakespeare'in Othello adlı oyunundan alan "Othello
Sendromu" tam da böyle bir kıskançlık biçimidir. Tiyatro oyunundaki Othello, düştüğü
kuşku girdabından çıkamadığı için çok sevdiği ve büyük zorluklardan sonra kavuştuğu eşine
zarar verir. Ardından da kendi hazin sonunu yaşar. Tıpkı oyundaki gibi Othello Sendromu da takıntılı ve sanrılı bir kıskançlık biçimidir. İlişkideki her iki taraf için de yorucu, yıpratıcı ve tehlikelidir. Sendromu yaşayan kişi, sevgi nesnesi gördüğü kişiyi mülkü gibi sahiplenir; sözde onu koruma dürtüsüyle son
derece endişeli ve dikkatli davranır. Kıskançlık düzeyi arttıkça kaygı bozukluğu kendini gösterir ve başlangıçtaki hüsnükuruntular zamanla kişinin acı gerçeği hâline dönüşür. Sürekli bir şüphecilikle kendini tehdit altında hisseden kişi, bu durumun önüne geçmek için karşısındakinin davranışlarını kısıtlama yoluna gider. Onun kendisinden ayrı olduğu zamandaki etkinliklerini sınırlandırmaya çalışır, kaygılarının gerçek sorumlusunun bağlılık duyduğu kişi olduğunu düşündüğünden ona karşı sürekli suçlayıcı bir tavır sergiler. Asılsız ve mantıksız olsa bile israrlı bir şekilde kendi çıkarımlarının doğru olduğuna inanır, daha da önemlisi karşısındakine hayatı zindan eder .
"
Bir şey belirteyim tecrübeyle sabittir bu: Günlük hayatta mantıklı mantıksız neye denk geliyorsanız ve umursamıyorsanız beyniniz çaktırmadan kaydediyor bunu. Sonra benim gibi korsan siteden Netflix filmi izler gibi rüyalar görmeyin. Hâl ve harekete de yansıyor ister istemez. Belki hâşâ peygamber evlâdı gibisinizdir ama ufak bir hareketiniz bile üçkağıtçı beyninizin sizden habersiz milletten görüp kaydettiği şeyler. Beyin beyin değil sanki düşman.
Aşk, hayatın en büyük ironilerinden biri gibi. Sizi aptalca şeyler yapmaya, mantıksız kararlar almaya iter ve sonuç olarak sizi genellikle bir dizi romantik felakete sürükler. Bir bakarsınız, kendi mutsuzluğunuzun ana kaynağı olan bir duygusal hortumun içinde debelenirken bulursunuz kendinizi. Ama ne yaparsınız, tıpkı bir sinek gibi, o hortumun ışığına doğru uçmaktan başka çareniz yoktur.
Seymaa
@seymaalbakir
·
04 Mayıs 14:54
...aşk bu muydu? Çünkü gözlerinizi kırpıştırıyordunuz ve bir bakmışsınız hiçbir açıklama olmadan sizi sadece anılar ve gözyaşlarıyla bırakarak ortadan kayboluyordu.
“Yaşlı Baba dünyayı ilk kez rüyasında görmüştü. Bu rüyalardan biri çok netti ve zihnini öyle meşgul etmişti ki insanın uyanınca sadece rüya olduğuna şaşırdığı rüyalardan biriydi. Yaşlı Baba rüyasındaki dünyanın sadece bir rüya olduğuna çok şaşırdı ve onu yaratmaya karar verdi. Tohum olarak rüyasını kullandı ve ondan dünyayı geliştirdi. Atölyesine kapandı, haftalarca çalıştı. Bazı günler çok dolu ve üretken geçiyordu ve geceleri kapısını heyecan ve beklentiyle kapatıyordu. Bazı günlerse hayal kırıklığı yaşıyordu. Bazı şeyleri bir türlü rüyasındaki gibi yapamıyordu. Böyle günlerden birinde, tek boynuzlu atın boynuzunu bir türlü yapıştıramadığı, ejderhanın yemek borusunu yakmadan ateş tükürmesini sağlayamadığı bir gün her şey gerçek dışı ve mantıksız göründü. O hayal kırıklığıyla elinde tuttuğu çekici fırlattı. Çekiç dünyaya düştü, bir kayaya sertçe çarptı ve bu kayanın gölgesinden şeytan doğdu. Bir çingene masalında yer alan bu hikâyeye göre şeytan hayal kırıklıklarımızın, bıkkınlıklarımızın ve çaresizliklerimizin gölgesinden gelir.”
Alıntı :
İnsanlar, bana “Evreni Tanrı mı yarattı?” diye sorduklarında, onlara bu sorunun çok mantıksız olduğunu söylüyorum. Büyük patlamadan önce zaman yoktu, yani Tanrının evreni yaratacak zamanı yoktu. Bu, dünyanın kenarına gitmek için yol tarifi istemek gibi bir şey: Dünya bir küredir ve kenarı yoktur. Onu aramak boş bir çabadır. Hepimiz neye inanacağımız konusunda özgürüz, işte bu nedenle size en basit yanıtı veriyorum: Tanrı yoktur! Evreni kimse yaratmadı ve bizim kaderimizi kimse belirlemiyor. Bu da beni şu sonuca götürüyor: Muhtemelen cennet veya ölümden sonra herhangi bir yaşam yok. Bu, harika dizayndan ve evrenden minnet duymak için sahip olduğumuz tek hayat, ben de son derece minnettarım.