Ruh ve beden, bedenle ruh: Nasıl da gizemliydiler! Ruh hayvanlaşabiliyor, beden de sırasında ruh kesiliyordu. Duyguların yücelttiğini zihin aşağılayabiliyordu. Tensel itkinin nerede bitip fizik itkinin nerede başladığını kim bilebilirdi? Sıradan ruhbilimcilerin gelişigüzel tanımlamaları nasıl da sığdı! Öte yandan çeşitli ruhbilim okullarının savları arasında seçim yapmak ne kadar zordu! Ruh acaba günah evinin içinde oturan bir gölge miydi? Yoksa beden mi aslında ruhun içindeydi, Giardano Bruno'nun düşündüğü gibi. Ruhun maddeden ayrılması da bir sırdı, tıpkı ruhun maddeyle birleşmesinin bir sır olduğu gibi.
Okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi. Gençliği ve güzelliğiyle insanların ilgisini üzerine toplayan Dorian Gray adında bir gencin kendisi yerine portresinin yaşlanmasını dilemesiyle başlıyor her şey. Dileği kabul oluyor ve bu durum başlarda her ne kadar hoşuna gitse de Dorian gün geçtikçe günah bataklığına sürüklenip bambaşka bir insana dönüşüyor.
Bir sonraki bölümde neler olacağını asla kestiremediğim, heyecanla okuduğum, çarpıcı sonuyla şaşırıp kaldığım bir kitaptı. Keyifli okumalar dilerim.
Yanaklarında, çamlıklarda koşanların neşeli pembeliği yankılanıyordu. Buğulu gözleri, o enfes iri yeşil gözleri, billur bir bardaktaki suya atılmış zümrüt taşları gibiydi.