Menkıbeler II
Belinde Zünnar Olmadığına Şükret
Bir velinin sadık bir arkadaşı vardı. Zamanın sultanı bu arkadaşı bir sebeple hapse attırdı. O da veliye haber göndererek, durumunu bildirdi, kendisinden yardım ve aracı olmasını istedi. Veli,
“Allah Teâlâ’ya şükret, haline razı ol, sabret!” dedi.
Hapisteki zata birkaç gün sonra dayak atılmaya başlandı. Adamın canı yandı. Yine veli dostuna haber gönderdi, kendisinden yardım istedi. Dostu,
“Allah Teâlâ’ya şükret, ondan daha kötü haller vardır!” dedi. Veli, bu adamın nefsinin kırılmasını ve terbiyesini hapiste kalmasında görüyordu.
Hapishaneye bir Mecûsi getirildi; adam ishal hastalığına yakalanmış ve ayakları bağlanmıştı. Mecusi kaçmasın diye ayağındaki zincirin bir ucu bu müslümanın ayağındaki halkaya bağlandı. Mecûsi geceleri birçok defa helâya gitmek için kalkıyordu; bu da onunla birlikte helâya gitmek ve işini bitirene kadar onun başında beklemek zorunda kalıyordu. Dayanamadı, yine dışarıdaki dostuna halini bildiren bir mektup yazdı. Dostu yine,
“Allah Teâlâ’ya şükret, sabret!” dedi. Hapisteki,
“Ne zamana kadar böyle diyeceksin? Bundan daha büyük hangi bela vardır?” dedi. Dostu ona şöyle dedi:
“Onun ayağına vurulan zincirin senin ayağına vurulduğu gibi; onun beline bağladığı küfür alameti zünnar senin beline bağlansa ne yapardın? Mümin olduğuna sevin, onun gibi bir mecûsi olmadığına şükret.”
Müslümanlar; harem, selâmlık, çarşaf, peçe gibi âdetleri Hıristiyan Bizans'la Mecusî İran'dan almakta iken, Garbi Avrupa'da kadınlar içtimâî hayata giriyorlardı.
Kader sana mescidi bağışlamış. Çok güzel. Lakin kiliseye gideni de ayıplama!
Mecusi hırkası giyinmediğine şükret.
Allah dilediğine hidayet bağışlar.
Bu yüzden inayet dilemek gerekir O'ndan...
"Vahdet düşüncesini yok sayıp, kendini ötekilerden tecrit ederek kurduğun benlik imparatorluğunu kurutmalısın Save'nin kuruduğu gibi.
Allah'ın izni olmadan bir yaprağın bile kıpırdamayacağını bilip sebeplerden, sebepleri yaratana çevirmelisin yüzünü.
Nefs-i emmareyi ayakta tutan hasletlerini yıkmalısın teker teker Kisra Sarayı'nda yıkılan sütunlar misali.
Ruhuna kor düşüren şeytanı kendi huzurundan da kovmalısın ki iyilikleri küle dönüştüren Mecusî ateşi sende de sönsün."
-Allah "Kullarımı gözetin." diyor. Hristiyan, Yahudi, Mecusi veya Müslüman ne fark eder. Seni ısıtan güneş, diğer inançtan olanlara "Durun siz farklı inançtansınız, sizi ısıtamam!" mı diyor.
On ikinci asır ortalarında Avrupa, Asyalı - Johannes Presbyter Rex Armenioe, Indioe -bir Hristiyan
hükümdarın galibiyetlerini gördü. Son araştırmalar gösteriyor ki, Kudüs’ün doğusunda saltanat süren bir
Hristiyan krala ait rivayetler, o zamanlar Ermenistan ve Hint ile şöyle böyle ilgili bir bölgede,
Gürcistan’daki Jan tarafından Müslümanlara karşı elde edilen galibiyetlerden ileri gelmektedir.
Mecusi krallarının da bu memleketten çıktıkları hatırlara geldi. Bu sırada Haçlı ruhu Avrupa'yı
tutuşturmaya başlamıştı. Ermenistan’dan Katay'a kadar dağılan Nesturi Hristiyanlar, Papa III. Aleksandr’a
hitaben bir mektup yazıp göndermişlerdi. İfade tarzına göre, bu mektubun Asyalı keşiş Jan’dan geldiğine
hükmedilebilirdi. Bu mektupta azametlerden, harikalardan, çölde ruhani tören alaylarından, etek öpen
yetmiş kraldan, emsalsiz hayvanlardan, çölde kurulmuş bir şehirden, kısacası o günün masal yaratıklarından
bahsediliyordu.