Ruhumun damağında eşsiz bir tat bırakan bir Halil Cibran eseri daha... Mekanikleşmiş ve monotonlaşmış günümüz yaşamında, bu satırlar insanın zihnine o kadar iyi geliyor ki, kelimelerle tarif etmek gerçekten çok zor.
Halil Cibran'ın eserleri, hayatın sıkıcı çarklarının içindeyken veya mutsuzken bile insanı o kadar rahatlatıyor ki, keşke ermiş karakterini veya Halil Cibran'ı tanımış olup yüz yüze sohbet etme şansım olsaydı diye düşünmeden edemiyorum. Neyse ki yazarımız bu kıymetli eserleri meydana getirmiş ve ölümsüzlüğünü sağlayıp yıllar geçse bile bizimle bu güzel kitapları aracılığıyla iletişim kuruyor.
Diğer Halil Cibran eserlerinde olduğu gibi bu güzel kitabı da kitaplığınızda bulundurmanızı ve hayat yolculuğunda ruhunuz yorulduğunda onu bu kıymetli eserle beslemenizi tavsiye ederim. İncelemeyi kitaptan birkaç alıntıyla bitiriyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.
Ben size vermeyi değil almayı, vazgeçmeyi değil gerçekleştirmeyi, boyun eğmeyi değil, dudaklarınızda sürekli gülümsemeyle anlamayı öğretiyorum. (s.45)
Çoğu zaman geceyi bir dinlenme vakti olarak düşünür ve anlatırsınız, oysa gerçekte gece bir arayış ve buluş vaktidir. (s.17)
Zaman korkutuyor beni. Bize aldırmadan geçip gidiyor, ama gençliğimizi de soyup alıyor. Peki ne veriyor karşılığında? (s.19)
Her parçası kendini bir millet sanan, o bölünmüş millete yazık! (s.10)
Hatırada mesafeler ortadan kalkar; sadece unutmada, ne sesinizin ne de bakışlarınızın aşabileceği bir uçurum açılır. (s.16)
Bazı anlar vardır, uzun ayrılık sürelerine denktir. Ama ayrılık zihnin tükenmesinden başka bir şey değildir. Belki de biz hiç ayrılmadık. (s.4)