Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Melih Ertuğrul

210 syf.
9/10 puan verdi
Tutunamayanlar'ın da ruhuna katılıp ona esin vermiş; küçük burjuva medeniyetinin içinde sıkışmış Harry Haller'in -kendi deyimiyle- bir "bozkırkurdu"nun romanı. Bizde de örneklerini çok kez gördüğümüz anti-kahramanların modern edebiyattaki öncüllerinden biri olan Harry Haller'in tuhaf ve hüzünlü hayatında, modern insanın içinde yan yana yaşattığı medenî ve ilkel dürtülerin, kendi kurduğumuz ölçülü, kırılgan ve durağan bir dünyanın varlığını görürüz. Hint felsefesinde modern dünyanın açıklarını keşfeden Hermann Hesse'nin romanında ikizler temasını, postişleri, ansiklopedik üst metinleri görürüz. Atmosferi gibi biçimi de tekinsizdir. Anlatıcı sürekli olarak değişmeye meyillidir. Çağıyla baş edemeyen ve bundan büyük bir mutsuzluk yaratan dertli aydının insanî tutumları ve arayışları, onu bu temiz ve güvenli küçük burjuva hayatında bir münzevi yapar.
Bozkırkurdu
BozkırkurduHermann Hesse · Yapı Kredi Yayınları · 20227,7bin okunma
Reklam
688 syf.
6/10 puan verdi
İlk romanların kaçınılmaz otobiyografik örneklerinden biri olsa da mümkün olduğunca bir gizem romanı yaratma isteği duyan yazar sanki bir nevi gelecek romanları için pratik yapıyor gibi rahat, uzatarak ve hikayeyi belli bir merkeze oturtma kaygısını pek gütmeden yazmış. Romanını yazarken daha çok orta sınıftan, yazarın kendisinin doğrudan bir izdüşümü olarak okunabilecek bir karakterin zihinsel yanılsamalarını ve bunu yaratan teatral ada hikayesinin gizemli ve tuhaf atmosferini yazabilme endişesi içinde John Fowles. Bir roman yaratabilme alıştırmalarının bilmem kaçıncısı olarak tanımladığı bu romanı onu edebî açıdan tatmin etmemiş. Buna şaşırmamak gerek. En çok satan romanında paragraflar uzadıkça uzuyor. Romanlar bilinçli veya bilinçsiz olarak bir merkez etrafında döner; Büyücü de bir ana merkez ve onu döndüren küçük merkezlerle kurulmuş bir roman olsa da bu merkezler bütünlüğe kavuşmada hep gecikiyor. Metinlerarası bağlantıyı Fırtına ile kuran roman, bir Shakespeare fantazisi yaratma çabasında. Bu başlı başına farklı ve yaratıcı bir düşünce olsa da bu fantazi bir zaman sonra yazarın fazla ayağına dolanmış gibi. John Fowles da bu romanı pek dert etmemeyi öğrendiğini söylüyor. Roman yaratma tutkusunun önemsenecek bir örneği olması nedeniyle romanı okurken büyük keyif almasam da ona dair hatırladıklarımda acımasız olmayacağım.
Büyücü
BüyücüJohn Fowles · Ayrıntı Yayınları · 20242,176 okunma
976 syf.
·
Puan vermedi
Yolculuk miti, anlatı geleneklerinin kökünü oluşturmuş. Ulysses oluyor Dante ve Cehennem'e iniyor uykulu bir gece. Vergilius rehberlik ediyor ona ve dönen çemberlerin oluşturduğu ters bir koni biçimindeki yeryüzü cehenneminde en dibe kadar iniyor. Kendini bulmanın hikâyesini güzel sevgili Beatrice'de somutlaştırmış Dante. Doğu hikâyelerine merakı biliniyormuş Dante'nin. Özü bulmak için yola çıkma temasına İslam hikâyeciliğinde de çokça yer verilmiş. Mantık al Tayr'daki motifin çok benzerini kullanıyor Dante Komedya'sında. Efsanevi kuşu kendisi de yaratıyor. Fakat kuşlar, Doğu hikâyesindeki gibi 'bir' olmuyor, aksine hepsi tek tek kendi özlerini koruyarak daha büyük bir 'biz' türetiyorlar. Duygu dolu ve hassas bir ruhun Batı için alışılmadık ruhanî yolculuğunda yeni simgeler yaratılıyor.
İlahi Komedya
İlahi KomedyaDante Alighieri · Oğlak Yayıncılık · 20205,5bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
196 syf.
9/10 puan verdi
Alef, her şeyi içinde barındıran, zamanın içinde olup tüm zamanları kuşatan, bir görüntüye sahip olup tüm görüntüleri kapsayan ve kelimeye indirgenemeyen bir tanrısal öz. Borges'in öyküleri de Latin Amerika'da doğmuş, Avrupa'da ve ABD'de çalışmış, farklı dillerde yazmış bir yazarın Alef benzeri bir kuşatılıcığına sahip. Doğu hikâyelerinin ve motiflerinin, kendi içindeki labirent ve birbirine açılan sonsuz aynaların ruhuna daha çok uyduğunu düşünmeye başlamış Borges ve hiç görmediği insanların çokça okuduğu mistik hikâyelerini Borgesvari denilen bir türde yeniden yorumlamış. Hepsi ve her şey, dolanarak ve karışarak yeniden bir şeye açılıyor. Her şeyin özündeki tek şey. Labirentin karmaşası, aynanın çoğaltımıyla birleşiyor. Doğulu yazarlar, Doğu hikâyelerini nasıl kullanacaklarını, Latin bir öykücüden öğreniyor.
Alef
AlefJorge Luis Borges · İletişim Yayınevi · 2018724 okunma
280 syf.
8/10 puan verdi
Toplumun hafızası ile bireysel hafızalar arasındaki uzlaşı ve ayrılıklara dair bir temel mesele etrafında, çoklu anlatıcının keyfi kullanıldığı, az karakterli alışılmış bir Ishiguro tarzı. Romanlarını böyle yazmayı seviyor. Fazla yapay görünen kararterler romanın ikinci yarısından itibaren hikayenin içinde örüldükçe gerçek anlamda ete kemiğe bürünmeye başlıyorlar. Yapay diyaloglar ile kısmî müdahaleci yazarın olabildiğince sade aktarımı romanın bütününde sürdürlümüş. Sahiciliği karakterlerin çizilmesinde veya onların söyledikleri cümlelerde aramıyor yazar; sahicilik, romanı bitirdikten sonra geride kalan hissiyatın içinde kendini belli etmeli. Okumaya başlayınca bize yoğunluk ve derinlikten uzakmış gibi gelen örgünün zamanla derinleşmesi ve şaşırtıcı bir hâl almasıyla romanın daha da içine çekiliyoruz. Bu kadar az şey söyleyip bu kadar çok şey anımsatabilmesi de Ishiguro'nun yeteneği.
Gömülü Dev
Gömülü DevKazuo Ishiguro · Yapı Kredi Yayınları · 20181,601 okunma
Reklam
160 syf.
6/10 puan verdi
Zorlu hayat tecrübeleri edinmiş, hayatın içinden gelip yığınla meslek içerisinde sokakların, açlığın, paranın, onurun ne olduğunu zorlu sınavlarla öğrenmiş yazarların kitaplarını okurken hem onlara karşı insancıl bir merhamet duyar hem de kendimizi hikayelerinin gerçekliğine kaptırarak yazarla aramızda duygusal (daha çok romantik okurlar için) bir bağ kurulduğunu sanırız. Fakat her ne kadar kendilerini iştahla okutsalar da bu tarz romanlar hiçbir zaman bu sanatın kurucusu olamıyorlar. Gerçek hayat tecrübeleri ve hayatın kendisinden öğrenmemiz gereken şeyleri bize kestirmeden, gerçek nasihatlerle anlatmanın ötesinde başka bir yapıcı unsurları olamıyor edebiyat için. Martin Eden'i de zevkle okuruz fakat onun gibi romanlar yazmak istemeyiz. Çünkü edebiyat, hayat tecrübesinden çok daha derin bir içgörü talep ediyor. Özgürlüğü sokakta arayan bir çocuğun macera hevesiyle girdiği bir gemide hayatı öğrenme yolculuğu edebî derinlikten bir hayli uzak kalıyor.
Denizin Çağrısı
Denizin ÇağrısıJack London · Can Yayınları · 20232,508 okunma
144 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Watt ve Godot ile aynı eksen üzerine kurulu (romanın sonuna doğru Watt birden sahnede belirir) ve aynı ruhu taşıyan, tuhaf kitap, Beckett'in tüm kitapları gibi. Varlıklarından duydukları rahatsızlık bir zaman sonra bilinmezliğe ve hemen bu süreçte de bir kararsızlığa dönüşür. Karşılaştıkları her sorunda ve soruda kararsız olmak verebildikleri tek karardır. Ne olduğunu ve ne için olduğunu, nereye gittiğini ve ne için gittiğini bilmeyerek sürekli geldikleri yere dönüp oradan kaçmak arasında salınırlar. Dedektif bir zaman sonra arayan değil aranan olur. Ama ne için arandığını da bilemez. Verdiği sözleri unutur ve önemli sayılan her şeyin önemi üzerine düşünerek ne kadar önemsiz olduklarına karar verirler.
Mercier ile Camier
Mercier ile CamierSamuel Beckett · Kırmızı Kedi Yayınları · 2018436 okunma
223 syf.
8/10 puan verdi
Anlatma zevki için yazılmış romanlardan. Eco'nun tanımlamasıyla ormanda gezmeyi kendine amaç edinmiş, bunun için kendisine her Hollywood filminde rahatlıkla bulunabilecek en basit örgüyü (aptal aşık-kurnaz kız) kullanırken söz oyunları, basit zaman kırılmaları, bir lolitanın hayatının hepimize tuhaf ve komik gelecek detayları (basitçe seçtiği kelimeler, teklifsiz hareketler, alaycılık, yumuşak bir bencillik, rahat bir yaşam arzusu, beyaz perdedeki Life dergisi aktrislerinin yerinde olma hayali vb) ile yazarın bir gövde gösterisine dönüşmüş romanı. Bu gövde gösterisi, yazarın karakterlerin dünyalarını teğet geçmesine neden olsa da romanı epey eğlenceli kılıyor. Nabokov bu romandan bir hata olarak bahsetmiş. Yine de bir Naomi'yi, henüz sivri köşeleri muğlaklaştırılıp gerçekçi kılınmamış bir lolitayı okumak büyük keyif veriyor.
Karanlıkta Kahkaha
Karanlıkta KahkahaVladimir Nabokov · İletişim Yayınevi · 2010310 okunma
567 syf.
8/10 puan verdi
Başından sonuna kadar çok kez şekil değiştirmiş, plan değiştirip merkezini sürekli başka yerlerde aramış bu romanda karakterler de birbirinin yerine geçerek öncelik sırasına girmişler. Başlarda bir Don Quijote olarak resmedilmiş ve "romanımızın baş karakteri" diye tanıtılmış Frabzio'nun Waterloo komedisini izleyerek eğlenceli ve oyuncu bir roman okuyacağımızı sanarken yüz sayfa sonra saray entrikaları içerisinde kendine yer edinmeye çalışan Düşes'in siyasi romanını okumaya başlıyoruz. Düşesle uzun yolculuğumuzun ardından Fabrizio tekrar sahneye çıkarak hapishanede geliştirdiği fazlasıyla romantik ve batıl inançlarla dolu bir aşkla romanın sonunu tayin ediyor. Tüm bu entrikaların, romantik ölümsüz aşk romanslarının, batıl inançların, kehanetlerle örülmüş bölümlerin içinde bir merkez ve yapı ararken kendimizi en çok Düşese yakın görüyoruz. Diğerlerinden daha gerçek görünüyor çünkü. Yeğenine âşık oluyor, onun için her şeyi göze alıyor ama aşkına karşılık bulamayınca sıkılıyor ve eski aşkına geri dönüyor, istediğini elde etmek için prense evlenme sözü veriyor ve sonra bu sözünü tutmayarak şehirden ayrılıyor. Her şeyin iç içe geçtiği bu romanda herkes (romanın kendisi bile) diğer her şeye dönüşebilme potansiyeli içeriyor.
Parma Manastırı
Parma ManastırıStendhal · İletişim Yayınları · 20161,641 okunma