Beden büyük bir akıldır, tek bir duygusunu olan bir çoğulluktur, hem savaş hem barıştır, hem sürü hem de çobandır.
Akıl dediğin de bedenin bir aletidir, "tin" deneysel büyük aklın küçük aleti ve oyuncağıdır.
Ben ucuz bir romandım. Hayır, kötü bir edebiyatın bile gerçekliği vardı: Can sıkıcı taklitçilikleri bile benden gerçekti. Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama sana da uygulanabilir denilseydi. Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım. Sonra yavaş yavaş adım adım doğrulurdum.
İnsanlığın ve insansızlığın yüz karasıydım. Kendime acımak istedim. Mutlak bir ümitsizliğe düşmek istedim. Belki tam düştükten sonra çıkmak kolay olurdu.
Bir yandan sevmeye devam edebilir miydim? Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir şey değildi. Ya hiç sevmemişsem bu güne kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolayolmazdi herhalde.
Başlayıp da yarım bıraktığım bir sürü teşebbüs, evin her tarafına dağılmıştı. (Sanki kafam da onlarla birlikte çekmeceler, dolaplara, sandık odasının eşyaları arasına dağılmıştı. Kafamı toparlayamıyordum bu yüzden.)
Acaba iyi bir şey olacak mı? Hayır, dedim kendi kendime. İyi bir şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.