İlk başta okurken Calla'nın iç sesini okurken çok sıkıldım bu kadar uzun uzun yazılan iç ses olayları hiç benlik değil ve oraları hep geçtim ardından kızımız babasının son günleri oluğunu öğrenip Alaska'ya gidince kitap sarmaya başladı. Susan ve Wren arasındaki ilişki, aşk bana hiç geçmedi. Aşık insan fedakar yapabilmeli ama bu ikisi kendi hayatlarını düşünmüşler ve kimse fedakarlık yapmamış. Üstelik Susan'ın Simon'la evli olup Wren'e hala aşık olması ve onunla arada telefon konuşması da bana romantik dram olarak değilde bencil bir kadın olarak geçti. Wren'in ise Susan gittikten sonra Calla'ya ulaşmayıp aramaması ayrı bir saçmalık ve bencillikti ki Calla ile olan baba-kız sahneleri çok yüzeysel kaldı ve o soğukluk kitap boyunca kendini hissettirdi. Jonah ve Calla arasındaki eğlenceli çekişmeyi, Jonah'ın Calla'yla uğraşmasını okumak eğlenceliydi. Zeki, çevik, becerikli ve çabalayan erkek karakter okumayı seven biri olarak Jonah'ta aradığım her şey vardı. Calla ise Alaska'daki yaşama ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da babasını tanımaya çalışıyordu ve bence bu ilişkide babasından çok Calla çaba gösteren taraftı. Sonda ise beklenen oluyor ve Calla geri dönüyor açıkçası sonunu okurken bu ilişkide fedakar olan kişi Jonah gibi görünüyor ama ikinci kitabında onun yanına giden bir Calla okuyacağız ve ben şimdiden o sahneleri çok merak ediyorum. Genel olarak Alaska'yı, Calla ve Jonah'ın arasındaki ilişkiyi okurken keyif aldım ve devam serisini merakla bekliyorum