Zıvanadan çıkmış, dur durak bilmeyen bir şehirde hareketsiz kaldığınızda, artık o şehir sizden bilinçsizce de olsa hafif bir intikam almayı istiyordur belki.
Şelaleden uzaklaşırcasına sıraladı adımlarını, neredeyse koşacaktı, çünkü bilmiyordu, o şelalenin hayatın kaynağı olduğunu, herkesin kendi şelalesiyle tanışmasının bir zamanı olduğunu, en güçlü önyargılarımız olan şeyin bizi o şelaleye iten en güçlü kuvvete dönüştüğünü bilmiyordu, hayatın bizi o şelaleye götürmek için tasarlandığını bilmiyordu, kendi şelalesinden atlamamış birisinin aslında hiç yaşamamış olacağını bilmiyordu. Öğrenmesinin zamanı gelmişti.
İnsan zihninin şelalesinden kaçabilir miydi?.
Satranç, insanlarin bulduğu tüm oyunlarla kıyaslandığında tesadüflere dayanan zaferlerden uzak, kısacası ruhsal becerinin kazandığı zaferlerin olduğu bir oyundu.
Buralarda her şey süreksiz ve istikrarsız; bir kez biriyle ayrı düştüğünüzde, sonra onu uçsuz bucaksız bir boşlukta yeniden arayıp bulmak zorunda kalıyorsunuz.