Meryem AKKAYA

“Sürekli alabora olarak kötü şaşırtmacalar veren bir dil ortamında, bir kültürsüzlük kargaşasında yaşayacağını, toplumun sancılarına bir yurttaş olarak asla kayıtsız kalamayacağını, bu yüzden yazar-kanatlarını yeterince kullanmayacağını ve bundan da asla pişmanlık duymayacağını nerden biliyordun?”
Reklam
“Taşlık Karanlıktı. Kokulu karanlıkta çiçeklerin renkleri babaannenin ince uğultusuna karışıyordu.”Elini öpüver oğlum, baba-oğul arasında olmaz dargınlık.” Çiçeklerden çok taşlığın öte yanındaki kapı çekiyordu Şükriye’yi. Açsa mıydı? Dede orada mıydı ki? Yüreği çarparak kapının tokmağını çevirdi. Bir süre hiç bir şey göremedi. Odada bir nezle kokusu vardı yanlız. Gözleri alışınca yatağı seçti. İki iskemleyle tahta bir masa duruyordu yatağın yanında. Karşıki duvara babaannenin beyaz elbiseli bir gençlik resmi asılmıştı. Saçları örülüydü. Bir iskemleye dayanıyordu. Çizmeli bir adam oturuyordu iskemlede. Eski bir oda görmenin ezikliği çöktü Şükriye’nin üstüne. O sırada yataktaki gölge doğruldu: Kimsin sen?”
Çiçek Dirilticileri öyküsü
Zaman direklere çarpar. Kalakalırız. Duygudan yoksunuzdur, insanın gövdesini ayakta tutan, artık alışkanlıkların iskeletidir. O da bomboştur zaten.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ellerini alıyorum sabah kadar seviyorum Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz İstasyonda tren oluyor biraz Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım
Gül ŞiiriKitabı okudu
“Bir armağan gibi iç açıcıydı. Küçükken Noel ağacının ışıkları, gece duasının ezgisi, gülümseyen yüzlerin sevecenliği işte böyle bir parıltı katardı aldığım armağana. “Sizin dünyada insanlar,” dedi Küçük Prens, “bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar; yine de aradıklarını bulamıyorlar.” “Bulamıyorlar,” dedim. Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir.” “Doğru,” dedim. Küçük Prens ekledi: “Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir.”
Reklam