Dışarda akıp giden bir hayat var biliyorum, ama ne yapsam o hayata dahil olamıyorum,
Belki de ben bulamadım yerimi bilmiyorum.
Kanatlarım çok oldu üşüyor benim, bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor.
Güneşe dokunsam da ruhum ısınmayacak artık biliyorum,
Benim ışığım yaralarımdan sızıyor.
Bu yaşamaya haykırış biliyorum
ama gidiyorum.
Ben ruhuma bir hayat yakıştıramadım.
arşivim bir çöplük, bense o çöplüğe gömülü bir çocuk.
Yıldızları seyretmek ne hoş, sadece bir yıldız. git desem gitmez, kal desem kalmazlarla bıraktın. aklımı oynatacağım.
sesler duyulmayacak gibi değil ki susayım. İhanete kim uğramamış ki? bizlerin kapısı
çalınmasın.
Boş arazide dakikalarca durakladım.
gömülü olan bir sen bir ben, sen gerçek ben hayal.
Unutalım zamanları,
unutalım geleceği, varacak yer belli.
kapının zilini çalamadım, anahtarım vardı her daim.
çaldım ama boş açan olmadı, bende attım kendimi tekrar gecenin boşluğuna.
Ben haklı olmak istemiyorum. Kimse benden özür de dilemesin. Beni sadece rahat bırakın. Ben sizin ne istediğini bilmeyen yanınızla savaşamam.
Frida Kahlo
Dostoyevski Suç ve Ceza kitabında şöyle yazar;
İnsanın yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse, çevresindeyse uçurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar ve sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir avuç yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamanın, o anda ölmeye yeğleyeceği söylenir. Yeter ki yaşasın, yalnızca yaşasın.
Aman Tanrım, bu nasıl gerçek böyle! Bu nasıl gerçek,
İnsan ne alçak yaratıkmış.