bir sabah kalkınca düşümde papanın öldüğünü gördüğümü anımsamış, ama düşü bir türlü yorumlayamamıştım. Derken karım, ''Sabaha karşı bütün kilise ve şapellerden yankılanan o korkunç çan seslerini duydun mu?'' demişti. Hayır, duymamıştım, uykum biraz ağırdır ama karımın sorusu gördüğüm düşü anlamamı sağlamıştı. Bu tür uyarıların uyuyanlara düş gördürmesi ama sonradan düş görenlerin uyarılara ilişkin bilgi sahibi olmaması, nasıl bir sıklıkla karşılaşılan bir durumdur acaba?
... bir adam şunları anlatıyor bana ''Birkaç yıl önce evlilik hayatımda bazı olumsuzluklar baş göstermişti, eşimi fazlasıyla soğuk buluyor, onun seçkin özelliklerini içtenlikle takdir etmekten geri kalmıyorsam da, birbirimize karşı sevecen duygulardan yoksun yaşayıp gidiyorduk. Bir gün eşim çıktığı bir gezintiden beni ilgilendirebileceğini düşünerek aldığı bir kitapla döndü eve. Gösterdiği bu incelik için kendisine teşekkür ettim, okuyacağımı söyleyerek bir yere koydum kitabı. Koyuş o koyuş, bir daha bul bulabilirsen. Zaman zaman ortadan kaybolan kitap aklıma gelip aramaya kalktımsa da bir türlü bulamadım. Derken aylar geçti aradan, olaydan yaklaşık altı ay sonrasıydı, bizden ayrı bir evde oturan anneciğim hastalandı, eşim de hasta kayınvalidesine bakmak üzere evden ayrılıp gitti. Annemin durumu zamanla ciddileşti, eşim de canla başla uğraşıp didinerek, hasta anneme hizmet etmekten, ona karşı elden gelen ilgiyi göstermekten geri kalmadı. Bir akşam annem için yaptıklarından dolayı içim hayranlık duygusuyla ve şükranla dolup taşarak eve döndüm. Yazı masama yaklaşıp, belli bir amaç gütmeden, ama uyurgezerlerdeki o kesin farkındalıkla gözlerden belli birini açtım, daha önce ortadan kaldırıp da sonradan bir türlü bulamadığım kitap gözdeki öteberinin en üstünde durmuyor mu!''
Bir yere konulan bir şeyin sonradan aranıp bulunamayışının nedeni ortadan kalkar kalmaz, aranan şey bulunmuştu.
Gerçekten, bazen bir el hareketi bütün bir faciayı geliştirir, bir sözün söyleniş tarzı bütün bir hayatı parçalar, bir bakıştaki kayıtsızlık en mutlu aşkı öldürür.
Hobbes'un dediği gibi, ''Tüm büyük keyif ve sevinçler, insanın kendini onlarla kıyaslayarak üstün göreceği kişiler olmasına bağlıdır.'' Hiçbir şey kibrin tatmininden önemli değildir ve hiçbir yara insanın canını kibrin yaralanması kadar yakmaz. ''Onur yaşamdan daha önemlidir'' gibi deyişler de bundan kaynaklıdır.
Maymun ile insanüstü arasında sefil bir uzlaşmadan ibaret insanın bugünkü durumunun saçma ve katlanılamaz olduğu konusunda aynı düşüncedeyiz. Madem ki, açıkçası, üstün insan olamayız, geriye dönüp maymun olmaktan başka çaremiz kalmıyor.
Eğer evren devamlı bir harikulade keşifler olanağı ise, eğer hayat durmayan bir mucize ise, eğer aşk, garazsız ve ivazsız aşk, insana yakışan tek uğraşı ise kayıtsızlık ve unutkanlık, ruha ve Tanrıya karşı işlenmiş ödenmez bir suçtur
Tartışmadan galip çıkan kişi, çoğunlukla bunu önermesini oluştururken yargıda bulunma yetisinin doğru işlemesine değil, o önermeyi kurnazlık ve beceriklilikle savunmuş olmasına borçludur.
Doğuştan olan, her durumda olduğu gibi burada da en iyisidir.
Bir sınıfa, bir millete, bir ırka aitim ve ne yaparsam yapayım, kendim çizmediğim bu sınırlardan kurtulmaya muvaffak olamayacağım. Her fikir bir akisten, her hareket bir çalmadan başka şey değil. İnsanları yanımdan kovabilirim, fakat çoğu, tek başına kaldığım halde, görünmeden, bende yaşamakta devam ediyor.
...Ve sahiden kendimizin zannettiğimiz yegane şey ''benlik'' bütün öteki şeyler gibi, gururumuzun basit bir yansıması, bir kuruntusu mudur?
Hayat, insanları, pek kısa süren hayali zevk anlarını çok pahalıya ödetir, ölümden sonra bir şey olmasa bile, yanılgılardan, ihanetlerden uzak, sakin ve münzevi bir ömür tek başına bir ödül sayılır.