Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre KAYA

325 syf.
·
Puan vermedi
Algernon'a Çiçekler
Algernon'a ÇiçeklerDaniel Keyes
8.9/10 · 14,9bin okunma
Reklam
Emre KAYA
@mreka·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Yaşamak
YaşamakYu Hua
8.7/10 · 33,4bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Emre KAYA
@mreka·Bir kitabı okumaya başladı
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom
9.2/10 · 52,2bin okunma
Reklam
Emre KAYA
@mreka·Bir kitabı okumaya başladı
Böyle Söyledi Zerdüşt
Böyle Söyledi ZerdüştFriedrich Nietzsche
8.4/10 · 37,7bin okunma
Balık tutmaya gidecekseniz bir Baptisti davet etmeyin çünkü biranızın tümünü içecektir. Ama iki Baptisti çağırırsanız, biranız size kalacaktır
Sayfa 100Kitabı okudu
Tasarım denilen işin en eski örnekleri en fazla 15. yüzyılın ikinci yarısına kadar geriye götürülebilir. Çok çelişik gibi görünse de, yüzlerce yıl boyunca mimarlar tasarım yapmıyordu. Yapı ve mekân üretiyorlardı. Ekonomik anlam taşıyan ürün yapının kendisiydi. Kapitalist dünyada da kuşkusuz yapı ve mekânın bizatihi özgül ekonomik değeri var. Ancak onun ötesinde yapının inşa edilmesini sağlayan projenin, onun için alınan kararların da doğrudan ekonomik gerçeklikleri var. Oysa geleneksel bir yapı ustasının, inşa ettiği yapıdan ve onda odaklanan inşai emeğinden başka satılabilir bir varlığı yoktu. Sözgelimi, eğer inşa edilmemişse, bir yapı için hazırlanmış bir projeden ve onu mümkün kılan tasarımsal emekten para kazanılamazdı. İstanbul'da 19. yüzyılın sonlarında bile, müşteri tarafından beğenilse de, inşaatına girişilmemiş bir binanın tasarımı için bir ödeme yapılması beklenmezdi. Bunun 1980'lere dek neredeyse kural olduğu iddia edilebilir. Bugünse mimarların en azından adı tasarımcı olarak anılanları, yaşamlarını yapı yaparak ve/veya mekân üreterek kazanmıyor. Tasarım yaparak çalışıyorlar. Yapıdan bağımsız olarak, o yapının biçimine ilişkin kararlar da artık ekonomik anlam taşıyor.
Sayfa 82
Mimarlıkta olup bitenler gastronomi alanındakinden çok daha karmaşık. Çünkü mimarlık mesleği yüzyıllar boyunca ve hatta özellikle 15. yüzyıl İtalyası'ndan başlayarak erken modernlikte, elit bir meslekti. Mimar olma fırsatları çeşitli biçimlerde azaltılmıştı. Dolayısıyla mimarlar o denli küçük bir grup oluştururdu ki, ortalama bir uzman bile bugün tüm önemli İtalyan Rönesans mimarlarının adlarını sayabilir. 1750 yılında Roma'da çalışan mimarların listesini ezbere yapmak neredeyse mümkündür. Howard Colvin'in A Biog raphical Dictionary of British Architects, 1600-1840 adlı kitabında yer almayan bir mimar "keşfetmek" imkânsız gibidir.
Sayfa 77
Bugün İtalya'da her 414 kişiye bir mimar düşüyor. Bu bir dünya rekoru, ama mimarlık mesleğinin bugünü ve geleceği hakkında da fikir veriyor. Belli ki bu mimar sayısında fenomenal bir artış yaşanıyor. 19. yüzyıl biterken yeryüzünün en kalabalık ve zengin metropolü Londra'da bile toplam mimar sayısı bini bulmuyordu. Yine aynı yüzyılın bitiminde İstanbul'da çalışan mimarların 150 kişi bile olmadıkları biliniyor. Oysa şimdilerde Türkiye'de 45.000 mimar var. Her yıl onlara en az 2000 yeni meslek adamı katılıyor. Bu sayılar bir zamanlar bir avuç mimarın bir avuç kişi ve kuruma tasarım yaptığı bir dünyanın çoktan yıkıldığını gösteriyor. Artık neredeyse herkes mimar olabiliyor, herkes mimar emeğinden doğrudan ve dolaylı olarak yararlanabiliyor.
Sayfa 76
Reklam
1831'de Victor Hugo ünlü romanı Notre-Dame de Paris 1482'nin "Ceci tuera cela/Bu Onu Öldürecek" adlı bölümünde basım teknolojisinin mimarlığın iletişimsel rolünü yok edeceğini ileri sürerek politika ile mimarlık alanlarını biraz dolaylı olarak buluşturmuştu. Bölüm başlığındaki "Bu" kitabı, "O" ise mimarlığı nitelemekteydi; kitap mimarlığı öldürecekti. Ona göre bir zamanlar katedraller (ve genelde mimarlık) taştan kitaplar gibi işlev görmüştü. Matbaa basılı kitabın egemenliğini tesis ederek bu imkânı ortadan kaldırdı. Dolayısıyla mimarlığın mesaj verme imkânını olduğu gibi, o mesajın iktidar odaklarının denetiminde olmasını da en azından zorlaştırdı.
Sayfa 20
109 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.