[13] Merzubâni'nin, Abdülmelik b. Umeyr'den nakline göre, Hz. Ömer'e (r.a.) Yemen'den elbiseler getirilmişti. Muhammed b. Cafer b. Ebû Tálib, Muhammed b. Ebû Bekir es-Siddik, Muhammed b. Hâtib ve Muhammed b. Talha b. Ubeydullah Hz. Ömer'in kapısına geldiler. Zeyd b. Sabit içeri girerek:
"Ey müminlerin emiri! Bu Muhammedler kapıda elbise
“Kuşlar, ne istediğini bilmeyen zavallı, akılsız mahluklar. Kafesten kaçıncaya kadar türlü türlü üzüntüler içinde çırpınıyorlar. Fakat, sanır mısınız ki, dışarıda daha fazla bahtiyar olacaklar? Hayır, buna imkân yok. Ben, öyle sanıyorum ki, bu biçareler her şeye rağmen
kafeslerine alışıyorlar, açık havaya kavuştukları zaman bir dal üstünde, başlarını kanatları içine gizleyerek geçirdikleri gecelerde sabaha kadar bu kafesi düşünüyorlar, küçük gözlerini pencerelerin aydınlığına dikerek hasret çekiyorlar. Kuşları zorla kafeslerde alıkoymalı Müdire Hanım, zorla, zorla.”
Lütfen başka bir bahane bulunuz: "İdaresiz" deyiniz, "Elinden iş gelmiyor ,cahil" deyiniz, "Asi" deyiniz, ne derseniz deyiniz ,Müdire Hanım , size hatırım kalmaz. Yalnız ,"Şehirde dile düştüğü için istemiyorum !" demeyiniz.
"Neden sana bakmayı seçtiğimi biliyor musun, Elisabeth?"
...
"Hayır, Müdire Hanım."dedi.
"Hmm. Hatırladığım kadarıyla fırtına çıkmıştı. O gece kara büyü kitapları huzursuzdu. O kadar çok gurultu çıkarıyorlardı ki ön kapıların tıklatıldığını güçbela duyabilmiştim.".... "Seni merdivenlerde bulduğumda, kucağıma alıp içeri götürünce ağlamaya başlayacağından emindim. Ama bunun yerine etrafa bakıp gülmeye başladın. Korkmamıştın. O anda deni yetimhaneye gönderemeyeceğimi anladım. Sen herhangi bir kitap gibi kütüphaneye aittin."
- " (...) Yalnız bir ilim ve sanat dalıyla meşgul olup ihtisas yapma. İğdiş etme.
Sistem bütünlüğü içinde yerini almayan her ilim, dalları ve ihtisaslaşma, bütünlüğün aleyhine işler. Neticede ilim, kendi öz hakikati bakımından, zannlardan ibarettir; hakikatine nisbetle doğru ve yanlışta oluşu, ötesine nisbetle görünecek olan... Bir zamanlar çeşitli alanlardaki ihtisaslaşmanın, bilgide BİR'liği sağlayacağı zannedilirdi. Oysa bütüne hâkim olunmadan parçalara hâkim olunamayacağı, söz konusu zanların her ân MÜDİR FİKİR tarafından tasdikinden geçme gereği, pratiğin kendini dayatmasıyla ortaya çıktı."