Hz. Ali Efendimiz der ki:
"Kur’ân’ın tamamı Fâtiha’da, Fâtiha’nın tamamı besmelede, besmelenin tamamı da (B) harfin de toplanmıştır.”
Her gün, her namazımızda defalarca okuduğumuz ve âlimlerimizin beyanıyla Kur’an’ın tamamını içine alan bu besmelenin “B” harfi nedir acaba? “B” harfi Türkçe’de “ile” mânâsına gelen bir
"Ey biçare hasta! Merak etme,sabret. Senin hastalığın sana dert değil ki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük karlarla meyvedar ediyor.
Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayıldığına salih rivayetler vardır.
Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile ebedi daimi bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, ahiretini unutturur. Hastalık ise birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan." İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nasih ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şekva değil, beki bu cihette ona teşekkür etmek; eğer fazla ağır gelse, sabır istemek gerektir."
Yaratılmışların en hayırlısı olan insan iman ettim demekle bırakılmayacaktır. Rabbimiz bunu açık bir şekilde bize bildirmiştir. Yaratılmış olmanın en büyük gayesi olan iman cevherine kavuşanla, neden yaratıldığı konusunda boşlukta kalanın farkı bilinmelidir. Mü'min olmak tek farktır ve insanın kimliğini oluşturur. Müslüman kuru bir kimlik iddiasında olan insan değildir. Ezanı duyduğunda camiyi yalnız bırakmayacağını, mushafın bir süs eşyası olarak görülmeyeceğini, anne baba hakkını, faiz yemenin günah olduğunu, yapılan her kötülüğün ve iyiliğin karşılığının verileceğini, dünyanın bir imtihan yurdu olduğunu ve en güzel ameli kimin yapacağını görmeyi dileyen Rabbimizin huzuruna götüreceğini bilir. Çünkü bunlar o kimliğin en önemli unsurlarıdır. Allah'ın emir ve yasakları arasında kimlik göstergesi olmayan da yoktur.
Bu nedenle, kültürlerin birbirini ezmeye çalıştığı bir zamanda, İslam'ı camilere sıkıştırmaya çalışan, hayattan uzaklaştırılmış bir din anlayışının oluşturulmak istendiği ortamda, kimliğimize dolayısıyla kendimize sahip çıkmanın önemi gitgide artmaktadır. İşte bu kitap da bu amaç için kaleme alınmış. Modern yaşamın gölgesinde kalan Müslüman şuurunu tekrar kazandırmak için.Üzerimize düşeni hakkı ile yapıp, kimliğimize uygun yaşayabilmek duasıyla..
Mü'min KimliğimizNureddin Yıldız · Tahlil Yayınları · 2014491 okunma
"...Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün manidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü'min, şuur ile okur ve o intisabla okutur. Yani: "Sâni'-i Zülcelal'in masnuuyum, mahlukuyum, rahmet ve keremine mazharım" gibi manalarla insandaki san'at-ı Rabbaniye tezahür eder. Demek Sâni'ine intisabdan ibaret olan iman; insandaki bütün âsâr-ı san'atı izhar eder. İnsanın kıymeti, o san'at-ı Rabbaniyeye göre olur ve âyine-i Samedaniye itibariyledir. O halde şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlukat üstünde bir muhatab-ı İlahî ve Cennet'e lâyık bir misafir-i Rabbanî olur..."
ADAM BU DÜNYAYA SIRF İNKAR İÇİN GELMİŞ
Mustafa İslamoğlu'nun İNKAR Ettiği - Hadisler! - Hükümler ! - İftira ettiği alimler ! - Tahrif ettiği ayetler !!
1 - Kaderi inkar ediyor,
2 - Recmi inkar ediyor,
3 - Mürtedin öldürülmesini inkar ediyor,
4 - Miracı inkar ediyor,
5 - Ruyetullahı inkar ediyor,
6 - İsa a.s. Nüzulunu inkar ediyor,
7 - Kabir
"(...) mü'min sadece düşünen, hisseden bir varlık değil, aksine eyleyen bir varlıktır. Felsefenin, 'Düşünüyorum, o halde varım.' ilkesi, dinde 'Yapıyorum, o halde varım.' ilkesine dönüşerek anlam kazanır."