Ordu, Mursi'ye karşı harekete geçmek için bu hayal kırıklığını kullanmayı başardı. Emekli olmuş üst düzey bir ordu mensubu bana, fi tili ateşieyenin Mursi'nin 15 Haziran 2013'te Kahire Stadyumu'nda, Müslüman Kardeşler hükümetini protes to edenlere karşı çok sert ifadelerde bulunan Mohamed Abdel Maksoud ve Şiileri öldürme çağrısı yapıp Suriye'deki çatışmaya dair son derece mezhepçi bir dil kullanan Mohamed al-Arifi gibi Selefi din adamlarıyla yan yana konuşması olduğunu söyledi. Mursi, Suriye hükümetiyle ilişkilerin kesileceğini ve aşırılıkçıların Mısır'dan bu savaşa gitmesine izin vereceğini ilan ederek tutumunu sürdürdü. Bir hafta sonra, bir çete Büyük Kahire'deki Abu Musailim köyüne girip, Sheikh Hassan Shehata ' nın da için de bulunduğu dört Şii'yi linç etti. Şiiler Mısır nüfusunun yüzde birini oluşturuyor. Bu, fitili İhvan tarafından ateşlenen bir nefret savaşıydı ve emekli askere göre, ordu için bardağı taşıran son damlaydı. Ordu zaman kaybetmeden Mursi'ye karşı harekete geçti.
Mübarek'in devrilmesinden sonra yapılan ilk seçimlerde, iki aday ikinci tura kalmıştı: Mısır'da foloul, "kalıntılar" olarakta tanımlanan eski rejimin eski kafalı üyelerinden biri olan Ahmet Şefik ve başka bir aday olmadığı için Tahrir dinamiğinin temsil cisi konumunda bulunan Müslüman Kardeşler'den Muhammed Mursi. Mursi seçimleri az bir farkla, oyların yüzde 51'ini alarak kazandı. Mursi'ye verilen desteğin çoğu, vicdan azabı duymadan Şefik'e oy veremeyecek insanlardan gelmişti. Bu yeniden iktidara gelmesi için Mübarek'e oy vermek gibi olacaktı. Ne var ki, Mursi göreve gelince ülkeyi karmaşık ve sınırlı bir yetki almış birisi gibi yönetmedi. "Rejimin kalıntılarından" korunmak için kendisini çok geniş yetkilerile donattı. Daha sonra, Müslüman Kardeşler'in aile hayatı ve kamu düzeniyle ilgili gündemini liberal müttefiklerine dayatmaya girişti. Mursi'nin politikalarına karşı yapılan protestolara, 2011 'deki katliamın en şiddetli noktasını hatırlatan bir şiddetle cevap verildi.
Ezeli bir otoriter liderin halk tarafından destansı bir şekilde def edilmesinden sonra yolunu bulmaya çalışan bir toplumda, dinsel retarikle çeşnilendirilmiş sosyal politikalara pek de yer yoktu. Mursi hükümeti "derin devlete" karşı halka önderlik etmek yerine halka saldırarak, halkın "tek bir el" (Eid Wahda)' oluşunun zayıflamasına ve ordunun geri gelmesine karşı savunmasız kalmasına neden oldu. Sadece İslamcıların dar yönetim vizyonları nedeniyle kaçırılmış bir fırsattı bu. Durumu yanlış okudular ve tarihin akışını tersine çevirdiler.
Çocuk istismarcısı Hüseyin Üzmez'in ve pedofil Mursi'nin ahlâkî, fikrî ve siyasî ruh ve kan kardeşleri, okullarda dokuz yaşındaki kız çocukları için baş örtüsünü getirip sapıklıklarını ispatlıyorlar; ama bu arada dövmeyi yasaklarken, dövme yaptırmış/yaptıracak çocukların veya velilerinin dövme için, "bu da bizim dinsel inançlarımızın gereğidir" derlerse ne cevap verecekler? Din, daha önce de söyledik, çeşit çeşit; inancın da doğru ya da yanlışı yok: İnanç, tanımı gereği, zaten insan tarafından doğruluğu da yanlışlığı da ispat edilemez olan bilgi; dolayısıyla hiçbir inanç bir diğerinden ne daha doğru, ne de daha yanlış.
Şâzeliyye'de dünya nimetlerinden kaçmak yerine, onları veren Mevlâ'ya şükür ifade etmek için nimetlerin kullanılması daha hoş görülür. Nitekim Şeyh Mürsî şükreden bir zengini sabre den bir fakire tercih ederdi.
MK'nin mevcudiyeti, Suriye'nin Dostları Grubu içindeki Batılı ülkeler ile Suudi Arabistan, BAE, Mursi sonrası Mısır ve Ürdün gibi MK fobisi olan bölge ülkelerini huzursuz ve rahatsız etti. Bu ülkeler, MK'nin Suriye muhaliflerinin yapılanmasını ele geçireceği kaygısını taşıyorlardı.
Önceliklerini rejime alternatif olabilecek ve siyasi müzakereleri yürütebilecek düzgün bir muhalefet oluşturulmasına değil, MK'nin engellenmesine verdiler. Kolaylıkla halledebilecek boyutlardaki bir meseleyi büyüttükçe büyüttüler ve olayı saptırdılar.
Bu ülkeler ayrıca Türkiye ve Katar'ın MK üzerinden muhalefete şekil vermeye çalıştığı iddiasındalardı. Bu aslın iddia sahibi ülkelerin muhalefeti şekillendirme konusundaki kendi çabalarını perdelemek amacıyla ortaya attıkları abartılı bir savdı.
Kriz boyunca muhalefetin organize olmasında yaşanan zorlukların temel nedenlerinden biri, bu ülkenin tutumlarıydı.
"Allah'ı, nefsini ve dünyayı tanıyan kul, kurtulmuş demektir. Dünyayı tanıyan ona düşkün olmaz; haramlardan sakınır. Nefsini tanıyan, Allah Teâlâ'nın kullarına karşı mütevazi olur, Rabb'ini bilir. Allah'ı tanıyan ise O'ndan korkar."
Yıllar sonra Müslüman Kardeşler 2012'de Mısır'da yaşanan halk ayaklanmasından faydalanarak iktidarı ele geçirdi. Hareketin önde gelen isimlerinden Muhammed Mursi 30 Haziran 2012'de Mısır'ın cumhurbaşkanı oldu. Ancak halk ayaklanması devam etti ve 3 temmuz 2013'te Mısır ordusu bir darbe ile Mursi iktidarına son verdi
Mübarek Şeyh Veli el-Mursi de şöyle der:
Ey kendi sırrının yolunu şaşıran
Bak kendinde tüm varlığı bulacaksın
Sen Tarikat ve Hakikat olarak görülen Sonsuzsun
Ey kendi mecmuunda Ilahi Hikmetin terkibi olan
Şey Ebu'l Abbas el-Mürsi (rahimehullah)'ın şöyle dediğini duydum:
"Arifin ne bu dünyası vardır, ne de öte dünyası. Çünkü onun dünyası ahireti içindir, ahireti de Rabbi içindir!"
Mısır'ın mevcut başkanı el-Sisi, Mart 2011'deki bekâret testlerinin varlığını kabul etmişti. Temmuz 2013'ten itibaren, yani el-Sisi, Müslüman Kardeşler hareketinden gelen başkan Muhammed Mursi'yi devirdiğinden beri ise, bu kez de Müslüman Kardeşler'le (ki o tarihten itibaren "terörist grup" olarak kabul edilip yasa dışı ilan edilmişlerdir) ilişkili olan kadınlar gözaltındayken bekâret testine tabi tutulduklarını belirtmişlerdir. O yüzden Mısır'ın politik spektrumunda nerede durduğunuzdan bağımsız olarak eğer bir kadınsanız bedeniniz güvende değil.
Mursi, organize çeteler protestolardaki kadınlara ceza almaksızın tecavüz eder ve cinsel saldırıda bulunurken sessiz kaldı. 25 Ocak'ın ikinci yıl dönümünde bıçakla tecavüze uğrayan kişi de dahil olmak üzere, en az on dokuz kadın cinsel saldırıya uğradı. Bütün bunlar, kadınları aktivizmlerinden ötürü cezalandırarak onları kamusal alanın dışına atmayı amaçlıyordu. Ve böylesi saldırılar toplumda kabul görmeseydi, tüm bunlar yaşanmazdı; kadınlar günlük olarak farklı derecelerde cinsel şiddete maruz kalmasaydılar, bunlar olmazdı. Kadınlara duyulan nefretin bunca zamandır toplumlarımızda nefes almasına, gerinmesine, bu kadar serbestçe koşmasına izin verilmemiş olsaydı bunlar yaşanmazdı.
Kadınları ve bedenlerimizi kontrol etme takıntısı, çoğunlukla, dizginlenmezse kadınların cinsel doyumsuzluğa çok yatkın oldukları şüphesinden kaynaklanır. Popüler Mısırlı vaiz, Doha, Katar sakini ve El-Cezire'de epeydir muhafazakâr bir televizyon sunucusu olan Yusuf el-Karadavi'nin söylediklerini örnek alalım. El-Karadavi devrimleri