Ne zaman okumaktan uzaklaşsam bana yeniden okumayı sevdirsin diye Mustafa Kutlu'ya koşuyorum. Yine böyle zamanda koştum ona. Öyle bi çırpıda, başladığını anlamadan bitiveriyor.
***
Yüreğini ısıtan, elini de ısıtsın istiyor insan. Ama bazılarının ateşi, yalnızca içini yakıyor. Oysa aşk, eyleme tabii. Korkaklar kaybediyor, cahil cesaretine sahip olanlarsa asla kazanamıyor. Haliyle eylem de ancak ehliline yaraşıyor. Aşk; cihanı bi ezan sesine sığdırıp, kulaklarına asan Zehra'ya yakışıyor. Bi bataktan çıkarken, üstüne bulaşan çamurlara aldırmadan, kararlılıkla yürüyüp, silkenen Zehra'ya benziyor aşk.
***
Cihan; adına yaraşamaz, dünyadan korkar Cihan.
Kemal; ipsizin biriydi fikrimce. Cahil cesareti kara aşık.
Ahmet; sabun gibi kayıyor, dik bir duruşu yok. Sanırsın toplumun bir yansıması.
***
Yazarın araya girip keyfince bilgiler vermesi, eleştiri yapması ya da "ammmma da uzatması" hoşuma gitmedi.
"İnkılap önce kalpte, sonra zihinde, sonra fikirde, sonra bedende gerçekleşecek. Er-geç alınteri-göz nuru-el emeğine, Veysel Baba'nın sadık yari "Kara Toprağa" döneceğiz. Aslımıza."
Mustafa Kutlu bu deneme kitabına Hududullah'ın tarifi ile başlıyor. İnsanoğlunun Allahın çizdiği sınırları geçerek, doğanın, yaşamın
Kadın çorba yapmış, bulgur pilavı kotarmış; soğan-ekmek-ayran yiyip kalkmıştık. Bakın masal olsa bile bu yemeği hatırlıyorum. Ayranı tahta kaşıkla içiyor, üstüme başıma döküyor, sofradakileri güldürüyordum.
Kaç yaşındaydım acaba?