"Bence hepimiz, her şeyden önce hayatı sevmeliyiz." "Anlamından çok hayatı sevmeli, öyle mi?" "Evet, dediğin gibi mantıktan önce, mutlaka mantıktan önce hayatı sevmeli, anlam ancak o zaman anlaşılır hale gelir."
Sayfa 306 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 30. BasımKitabı okudu
iyisiyle kötüsüyle her yaşam olayında mutlaka keşfedilecek, anlam verilecek bir yön vardır.
Reklam
Yoruldun mu yüreğim..
Gönülümüz yorulduğunda gözümüz hiçbir şeyi görmez olur. Yorgunluk geçince veya hafifleyince mutlaka görmemiz gerekenleri kaçırdığımızı, hatta kaybettiğimizi anlar ve üzülürüz. Gönül yorgunluğunu azaltmanın bir yolu da kendimize iyi meşgaleler bulmaktır. Dalıp gidebileceğimiz. Olanı en azından bir süreliğine unutabileceğimiz. O ilk etkiyi kalıcı hasar almadan atlatabileceğimiz.
Sayfa 52 - İbrahim Tenekeci ~ Hayat beklenmedik bir şeydirKitabı okudu
Ummadığın zamanda ettiğin samimi, içten bir dua dökülürse tertemiz olduğunu bildiğim o gönlünden, kaybolan umutların gelir sana tüm ışığıyla güneş gibi doğar gününde hata gecene… El değmemiş olduğunu söylemene, anlatmana lüzum görmediğim, çünkü bildiğim ellerinin uçsuz semalarına sonsuz bir şükür gönder ve gerisini füşünme o mutlaka yerine gider.
İnsan mutlaka hayata, yaşadıklarına bir anlam yüklemek zorunda; yani insanın bir anlam arayışı var. Dahası şu veya bu şekilde kendisi için, kendisiyle tutarlı, onun gözünden/onun dinamikleri içerisinden baktığında otantik bir anlam bu. Dışarıdan baktığın zaman tehdit eder, eleştirirsin belki ama ancak onun gözünden bakabildiğinde, kendini gerçek anlamda onun yerine koyabildinde hakikati anlayabilirsin.
Allah ayet-i kerimede “muhakkak ki dönüş rabbinedir.” “(Biri öldüğünde) O gün varacağı yer rabbinin (Allah’ın) huzurudur”34 buyurur. Yani Allah hepimizi mutlaka huzuruna alacak! O hâlde ya, kendi dönüşümüzle, irademizle rabbimize dönüp vasıl olarak onun huzuruna varırız ya da irademizin dışında öldüğümüzde Allah bizi huzuruna alır. Bir kul, Allah’ın huzuruna vardığında Allah ona “and olsun ki seni ilk yarattığım günkü gibi tek başına huzuruma geldin (şimdi bir ben varım bir de sen varsın)”35 der ve ona önce ikram ettiği bütün nimetlerini bir bir sayar sonra ise “buna karşılık sen ne yaptın” diye onu hesaba çeker. Nimeti sadece dünyalık olarak anlamak mü’minin hâli, bakışı değildir. Allah, kulunu hesaba çekerken zahiri ve manevi verdiği nimetleri sayıp “bana âbd olasın, güzel yapasın diye sana zatımla, sıfatımla tecelli edip seni kendi nurumdan yarattım. Sana kendimden hayat verdim, güzellikler verdim, El Esmau’l Husna’mı verdim. Senin için bir dünya hayatı hazırladım. Sana peygamber, kitap gönderip bütün bunları haber verdim. Sana vahyedip neye ne kadar kıymet, değer vermen, neyi ne kadar sevmen gerektiğini öğrettim. Kendine insanlara, varlığa karşı nasıl bir muamelede bulunman, bana nasıl bir âbd olman gerektiğini bir bir anlattım. İsimlerim senin üzerinde tecelli etsin, Hz. İnsan olasın diye ne yapman gerektiğini sana öğrettim, bunlar için sana imkân tanıdım” buyurur. Kul, Allah’ın saydığı bu nimetler karşısında her defasında “evet, ya rabbi” der. Sonra Allah “anlat bakalım, buna karşılık sen ne yaptın” diye kuluna sorar.
Reklam
1.000 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.