İnsanın, mümkünse karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama saadetini yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini kaybetmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız:
“Issız yerlerde kendin için bir alem ol.” (Tibullus)
Erdem, der Antisthenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara başvurur, ne laflara, ne gösterişlere.
Nasıl kahkahada, gözyaşlarındakinden daha tüyler ürpertici aşamalar bulursa, azap içinde kıvranan bu adamın durgunluğunda da çığlıklardan daha derin bir anlam vardı.
Gözleri daha dalgın yüzündeki anlatım daha hüzünlüydü. Çektiği çile bu genç adama, elinden aldığından daha çok bir şeyler vermişti. Ufak çapta bir Kırlar Kralı olmaktan Siddim’in çamurlu bataklıklarının ta dibine düşmüştü; ne var ki elinde, şimdiye dek bilmediği saygın bir rahatlık ve yazgısına karşı bir umursamazlık kalmıştı. Bu umursamazlık çoğu zaman insanı kötü, hain yapar, ama kötüleştirmediği zaman da yüceliğinin temeli olur çıkar. İşte böyle, Oak’ın düşüşü gerçekte bir yükseliş, yitirdikleri de bir kazanç olmuştu.
Mehmet’in eşi Nergis’in, Nergis’in eşi Mehmet’in, Mehmet ve Nergis’in kızları Elif’in hikayesi…
İnceliğine bakarak hemen bitirebileceğinizi düşündüğünüz ve bitirdiğiniz ancak duygu yoğunluğu fazla, betimleri çok güzel, naif bir kitap. Anlatılanlarsa her insanın yaşayabileceği, hayatımızdan olan şeyler…
Dostluk, yarım kalan hikayeler,