Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

müzpolat

Yanardöner ve akılsız dünya, her zamanki gibi yaptı ve Muff Potter'a kucak açtı, daha önce nasıl kötü muamele ettiyse şimdi de fazlasıyla iyi muamele ediyordu. Ama böyle davranışlar dünyanın olumlu yönlerinden biridir, bu yüzden de fazla kusur aramaya gelmez.
Reklam
...En sonunda ayaklanıp bitkince köyde dolaşmaya başladığı sırada ise herkesin feci bir değişim yaşamış olduğunu gördü. Bir "uyanış" yaşanmış ve herkes "dine adamıştı kendini". Hem de sadece yetişkinler değil, kız ve oğlan çocukları da….. Tüm köyde bir tek kendisinin yolunu kaybetmiş olduğunu ve hiç ama hiç bulamayacağını düşünerek, kırık kalbiyle sürüne sürüne eve gidip yatağına yattı.... O gece dehşetli bir fırtına patladı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, gökyüzü kulakları sağır edecek gibi gürlüyor ve kör edici şimşekler çakıyordu. Tom nevresimi başının üstüne çekip hiç kımıldamadan korku içinde sonunun gelmesini bekledi; çünkü tüm bu patırtının kendisi için olduğundan hiç şüphesi yoktu. Göklerdeki güçlerin sabrını nihayet taşırmıştı ve bu da neticesiydi. Bir böceği top atışlarıyla öldürmeye kalkmak, hem güç hem cephane israfı gibi görünebilirdi belki, ama böyle pahalı bir fırtına çıkarmak ona hiç de mantıksız gelmiyordu, çünkü onun gibi bir böceği ezmek için üstündeki otlara da basmak gerekirdi.
Sayfa 169Kitabı okudu
Tom, giyim kuşamlarının ihtişamından etkilendiği için Genç Yeşilaycılar Birliği'ne katıldı. Üye olduğu sürece tütün içmekten ve çiğnemekten, ayrıca küfür etmekten kaçınacağına yemin etti. Böylece yeni bir şey öğrenmiş oldu: Bir şeyi yapmayacağına yemin ettirmek, insanın tam da o şeyi yapmak istemesini sağlamanın en kesin yoludur. Tom kısa süre sonra içki içme ve küfretme arzusu duymaya başladı. Bu arzu o kadar güçlendi ki sırf kırmızı kuşağıyla gösteriş yapma fırsatının çıkacağı umudu onu birlikte tutuyordu artık.
Sayfa 167Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
...Demek okulda hiç dayak yemedin! Ne var ki dayak yemekte! İşte kız gibi diye buna denir... Hem derileri ince hem de tavuk kadar ciğerleri yok. Tabii ki bu küçük salağı Dobbins'e şikayet etmeyeceğim, çünkü o kadar adice olmayan başka yollardan alabilirim öcümü, ama ne faydası var ki? Dobbins kitabı kimin yırttığını soracak. Kimse cevap vermeyecek. Sonra da her zaman yaptığı şeyi yapacak... Sırayla herkese soracak ve doğru kıza sorduğu zaman, ne derse desin onun yaptığını anlayacak. Kızların yüzü daima onları ele verir. Kabukları sert değildir onların. Kesin dayak yiyecek.
Sayfa 155Kitabı okudu
Kahverengi benekli bir uğur böceği bir otun baş döndürücü yükseklikteki ucuna tırmandı, Tom ona doğru eğilip şöyle dedi: "Uç, uç, böceğim. Annen sana terlik pabuç alacak. " Bunun üzerine böcek de kanatlarını açıp hevesle uçtu. Ama bu durum çocuğu hiç şaşırtmamıştı, çünkü iş takıp takıştırmaya gelince bu böceğin her söylenene inandığını eskiden beri biliyordu ve bu safdilliğini daha önce de sınayıp görmüştü.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
...Huckleberry ile Tom ağızları açık seyrederken, taş yürekli yalancı soğukkanlılıkla meseleyi anlattı. Çocuklar Tanrı'nın bulutsuz gökten adamın başına yıldırımlar yağdırmasını bekliyor, bu kadar gecikmesine de hayret ediyorlardı……. ...Kızılderili Joe birkaç dakika sonra soruşturma başlayınca, yemin ederek yine aynı soğukkanlılıkla olup bitenleri anlattı. Yıldırımların hâlâ düşmediğini gören çocuklar onun ruhunu şeytana sattığından tamamen emin oldular.
İnsanı harekete geçiren kanunların en büyüklerinden birini keşfetmişti: Bir adamın ya da çocuğun bir şeyi çok istemesini sağlamak için o şeyi erişilmesi güç bir hale getirmek yeter.
...Tom da bu kitabın yazarı gibi büyük ve bilge bir filozof olsaydı, iş denen şeyin mecburen yapılan bir şey, oyunun ise mecburen yapılmayan şey olduğunu anlayabilirdi. Bu da, neden yapay çiçek yapmanın ya da ipte cambazlık etmenin çalışmak, kuka devirmenin ya da Mont Blanc'a tırmanmanın eğlence olduğunu anlamasına yardımcı olurdu.
“Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”
Sayfa 162Kitabı okudu
Çünkü bana işkence edenler de, birkaç ruh hastası bir yana, bunu sadece zulüm olsun diye, zevk almak için yapmıyorlar... Vazife diye başlamışlar... Ruhunu ekmek parasına satan her insan gibi yavaş yavaş alışmışlar, birer makine haline gelmişler.
Reklam
Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi?
“Bizim elimize geçen her yer böyle mi olacak!” ... "Cennet gibi yerler virane oldu diye gâvurda keramet, müslümanda kabahat arama. Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış... Bir daha da öyle demin konuştuğun gibi konuşma... Bizim elimize geçen her yer neden böyle olsun? Burası bizim elimize geçti mi ki? Merak etme, milletin eline bir şey geçmedi; ovalar, dağlar üç beş fırsat düşkününün elinde toplandı... İşte o kadar..."
"İyi ki oldu... Böylece sizi tanımış oldum... ' Neyin peşindeydi bu adam ? Hâlâ aradığı kadına ilişkin bir ipucu bulmayı mı umuyordu bende ? Sakin, sevecen bir hali vardı. Ne düşündüğünü çıkarmam çok zordu. 'Kusura bakmayın ama sormak zorundayım' dedim. 'Beni tanımış olmak sizin için neden önemli?' Şaşırmıştı. Şaşkınlığını gülümseyişinin ardına saklamaya çalıştı, olmadı. Gülümseyişi söndü, yeşil gözleri donuklaştı. 'Evet, önemli... ' Durdu. Neden önemli olduğunu kendisi de tam anlayamamış gibiydi. O düşünürken ne olur, 'Çünkü siz iyi birisiniz' demesin diye dualar ediyordum." Rafo yine sözünü kesti Ayşe'nin. "Neden ?" Bir kadınınki gibi düzgün kaşları çatılmıştı. "Neden sana iyi birisin demesini istemiyordun ?" Ayşe düş kırıklığına uğramış gibi baktı barmene. "Bunu anlayacağını sanmıştım... Kimse iyi dediği birine aşık olmaz... Aşkın iyilikle ilgisi yoktur... "
Yaşlı insanlar kendilerinden gençlere, 'Senin yaşında olmak için neler vermezdim' derler. Ben bu türden aptallıklara inanmam. Hepimiz bir ömür süreriz. Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, uzun bir ömür bunlardan oluşur. Sağlıklı bir ihtiyarlık, iyi yaşanmış bir ömrün kanıtıdır. Ben gençliğimi yaşadım, şimdi sana bakıp, o günlere özlem duymamın bir manası yok. Hayat kudurmuşçasına akan bir ırmağa benzer, insanoğlu ise bu ırmağın azgın sularında yolculuk yapan bir dal parçasına. Bu yolculukta değişmeyen iki olgu vardır, ilki yalnız olduğun, ikincisi ise ne kadar uzun sürse de yolculuğunun ölümle sınırlı olması...
“Bir zahmetin sonunda ondan ne aldığına bakma, onunla senin ne hal aldığına bak.”
Bir manyak ve milyonlarca Alman...Hitler onları bir hapishaneye kapatacağına, onlar Hitler’i bir yere kapatmalıydılar. Anlamadığım nokta buydu... Bunu niçin yapmıyorlardı? Bunları babama soracaktım. Sordum. Cevabını bilmediği için sorumu cevaplandıramayacağını söyledi. “Ama Hitler’den nefret etmek doğru mu?” “Doğru değil,” dedi. “Kim olursa olsun, nefret etmek doğru bir hareket değildir.”
Reklam
Eğer yaramazlıklarımızın karşılığı olarak kar yağdıysa, günahın o kadar da kötü bir şey olmadığına karar verdim.
"...bazen bir insanın elindeki İncil, babanın elindeki viski kadehinden daha tehlikeli olabiliyor."