Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
NAZIM HİKMET
Yazarlar bir yeri anlatmakla kalmaz,daima yeniden yaratırlar."Vatan" Namık Kemal'in bölgesiyse,"ülke"Cemil Meriç'in,"topraklar" Orhan Kemal'in,"memleket" Nâzım Hikmet'in,"coğrafya" Tanpınar'ındır. Bu sözcüklerin aynı yeri işaret ettiğini kim söyleyebilir? Cemil Meriç "ülke"sözcüğünden mağdurluk, hüsran ve öfkeden yontulmuş bir ülke yaratmıştı. Nâzım Hikmet'in "memleket"i yeryüzünün dört bucağına, Akdeniz'e Ortadoğu'ya, Afrika'ya,Hindistan'a açılan kahredici olduğu kadar yaratıcı da olan bir memleketti.Orhan Kemal "topraklar"dan kanla beslenen, bir o kadar da bereketli topraklar, Tanpınar "coğrafya" dan yalılar ,köşkler, çeşmeler ve mescitlerle dolu, sılanın kendisinden çok sıla özleminden yapılmış bir kültürel coğrafya yaratmıştı.
Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi,
kimi Odesa'da yatar, kimi İstanbul'da, Pırağ'da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür.
Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
"Nazım Hikmet, sanıldığının aksine, ayrı düştüğü yıllarda bir kez gelmiştir çok sevdiği memleketine!.. Hem de, ölümünden yaklaşık dört ay önce...
.
Şairi, Tanzanya'ya götüren uçak, Anadolu'nun üstünden geçmektedir. Çocukluğunda, uçak yapmak için bir penceresine taş attığı memleketini görebilmek için iyice dayar yüzünü uçağın penceresine... Nazım, sekiz bin metre yükseklikten, bulutlar arasında bir görünüp kaybolan memleket toprağına bakmaktadır. Şubattır aylardan. Anadolu'da kara kışın hüküm sürdüğünü gördükçe titrer şairin yüreği...
.
Başını bir an ayırır pencereden. Arkadaşları, yüzünün gözyaşlarıyla ıslandığını görürler. Nazım Hikmet, dudaklarından şu söz döküldükten sonra, yeniden uçağın penceresine çevirir bakışlarını: Şu an, bu uçağın düşmesini istiyorum!..."