Batı tefekkürünün topyekûn seyri şöyle:
(Plâstik) plâna bağlı akıl, mücerret fikir ve dış zevk harikası Eski Yunan... Aynı tesirler altında nizam yatağı ve gurur ahlâkçısı Roma... Bu vaziyette iç dünyadan ve mutlak müessirden haber getiren İsevîlik... Yani ahlâk ve hassasiyet... Ruh önünde eriyen madde ve (plâstisite) dünyası... İsevîliğin tahrifçi ellerde bozuluşu... Böylece daralan ve dünyasını kaybeden akıl... İskenderiye mektebi ile suni ve zoraki akıl mistiği... Kilise skolastiği etrafında büsbütün daralan kapkaranlık Ortaçağ tüneli... Akıl ve zevk fışkırışıyle (Rönesans)... "Yunan+Roma+Hristiyanlık= Batı Medeniyeti" formülü... Ve aklın kiliseden intikam davası...17.Asırdan itibaren millet millet yayılan (idealist) ve (materyalist) kutuplar etrafında girift zikzaklar... Maddeye hâkimiyet başarısına mukabil, kayıbı her an meydana çıkan ruhun hamle üzerine hamle ile aranması...
Daima akıl içi cehdlerle boyuna akıl tefekkürü... Seyir bu... Dıştan görünüş bu kadar...
“Hikayesi de, mânâ da kendi maceram.. Tezi, insan idrakinin ufuk noktasındaki hakikat ve Allah..Muhsin Ertuğrul’un bizzat oynadığı, ateş içinde kavrularak oynadığı, geçirdiğim büyük ruh çilesinin sahne destanı “Bir Adam Yaratmak” “
(Durur, gözlerini Yüksel'e saplar) Adamı camide gördün; camiye niçin gittin? Niçin gidilirse onun için mi?
YÜKSEL — Plânımı yapmak için... Belki kırk kere gittim.
RECAİ — Kırkında da adama tesadüf ettin mi?
YÜKSEL — Ettim. Daima namaz biterken gittim de ondan.
RECAİ — Ne yapıyordu adam?
YÜKSEL — Kalın bir mermer direğin gerisinde,
D E S T A N (Şiirinden)
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam kollarımı, makas gibi açarak:
Durun durun bir dünya, iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor, karanlık kubbemizden.