Benim yüzüm bir bayram telâşıdır
Küller ve biraz da deniz artıklarıyla
Ben ki çocuklarla büyüdüm ve
(Bu yüzden uzundur ya biraz kollarım)
...
Şimdi bir yolu yürüyoruz ya seninle
Birden üçüncü sınıf bir lokantadayız işte
Bir kadın senin ağzınla gülüyor ve
Geçen gün Ceza Reisi bir kitap verdi. Şöyle karıştırdım. Derin birşey. İsmi Âmak-ı Hayal. Senin anlayacağın hayalin dibi. Orda yazıyor: Bir gün Allah peygamberlerini çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendilerine göre cevap vermişler. Musa: Arzı Mev’uda gitmektir; İsa: Bir yanağını vurana ötekini uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed’e gelince: “Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir…” demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan birşey eksiltmeli… Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; “Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!” deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma.. Sonra en muhimi: Kendini halinden şikâyet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun. İçkiye de şimdilik pek heves etme. Bazen insan avunmak için başka çare bulamıyor ama, sen nefsine hâkim ol. Biraz daha yaşlandıktan sonra nasıl olsa başlarsın. Hatta o zaman lazımdır da. Akşamdan akşama iki kadehin zararı yoktur. İnsana dünyayı unutturur. Eh, bu dünya da unutulacak dünya zaten…
Eşimizi Neye Göre Seçeriz?
Tesadüf gibi görünen eş seçimleri gerçekte
tesadüf müdür? Eş seçimi aslında tahmin
edilenden daha karışık bir süreçtir.
Aşık olma süreci tamamen tesadüfler üzerine
kurulu gibi görünse de gerçekte olan aslında
beynimizin alt katmanları yani en temel
beden fonksiyonlarını yerine getiren kısmı,
eşimizi ebeveynlerimizle
Din bahsinde çocukların eğitimine gelince ortaya çıkan ilk mesele çocuklara dini düşüncelerin erken yaşlardan itibaren verilmesinin doğru olup olmadığıdır. Eğitimle ilgili eserlerde bu bahiste pek çok şey yazılıp söylenmiştir. Dini düşünceler her zaman bir ilahiyatı tazammum eder ve kendileri hakkında ve dahası dünya hakkında henüz bir şey
"İspanyolların deyişine göre iki kişilik aşk ' çılgınlık ' , üç kişilik aşk ' ticarettir '... Neyse nedir , ne değilse değildir. Çok atıp tutmaya ,büyük büyük konuşmaya ,ahkam kesmeye gelmez ...Aşk tek kişiliktir ...
Oğuz Atay nedir ya da ne değildir sorusunun cevabını saklıyor Tutunamayanlar. Sanılanın aksine hayata sımsıkı tutunabilmiş bir adamın bizi dışarıdan betimlemesi gibi. Çok kere kitap okumayı bile sorgulama düzeyine getiren en karmaşık ve en basit roman. Bir yandan sadece sıradan bir arkadaşlık ilişkisi bir yandan tüm evreni sorgulama rehberi. Özellikle postmodern edebiyat nedir sorusunun cevabını barındırıyor.
Annem beni kitap okurken gördüğünde " Bırak elinden kitapları. Dantel,oya yapmayı bırakıyorsun, bir faydası olacakmış gibi kitap okuyup duruyorsun" diye kızardı. Ben de tatlı bir dil ile çeyiz hakkındaki düşüncemi paylaşırdım.
- Anneciğim! Bir kadının çeyizi, tahtalar arasında götürdüğü bez yığını değildir. İffet,sadakat, anlayış ve sevgiden büyük çeyiz mi olur? O bezler, acıktığımızda karnımızı mı doyuruyor. Sırtımız açıldığında bizi mi giydiriyor ?
- Ama kızın onlar, el emeği göz nurudur. Konu komşu ne der sonra ?
- El emeği göz nuru derken ömrümüzün değerli vakitlerini öldürüyoruz, gözlerimizin ferini kaybediyoruz üstelik konuya komşuya göre mi yaşayacağız? O bez yığınları israftan başka nedir?
- Okuduğunuz kitaplar kafanızı karıştırıyor yeni şeyler çıkartıyorsunuz.
- Anneciğim ! Hz.Fatıma'nın çeyizi var mıydı ? Varsa Ali'ye ne götürdü ?
- ...