Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Küçük Kara Balık 'Hayır anne!' demiş, 'Ben artık bu gezintilerden bıktım usandım. Başka yerlerde neler olduğunu görmek için yola koyulup gitmek istiyorum. Sen belki de bu sözleri başkaları küçük balığa öğretti diye düşünüyorsun. Ama bilmelisin ki, ben uzun zamandır bunu düşünüyorum. Tabii diğerlerinden de çok şey öğrendim. Örneğin şunu öğrendim ki, balıkların çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar. Sürekli sızlanıp beddua ederler, herkesten şikâyet ederler. Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?'
- Yine de ölmek istemiyorsunuz. - İstiyorum. - Neyi bekliyorsunuz? - Bilgi istiyorum. - Güvence mi istiyorsunuz? - Adına ne derseniz deyin. Tanrıyı duyularla kavramak, öyle amansızcasına anlaşılmaz bir şey mi? Neden yarım söz verişler ve görünmeyen mucizeler sisinde saklar kendini? Kendimize inancımız yokken, başka bir şeye nasıl inanç duyabiliriz? İnanmak isteyip de inanamayanlarımızın başına neler gelecek? Peki inanmak isteyen ama inanmaya gücü yetmeyenler ne olacak? Tanrıyı neden öldüremem içimde? Ona ilenirim, yüreğimden söküp atmak isterim de, neden böyle ağrılar içinde, böyle aşağılanarak yaşar durur? Neden, her şeye karşın, silkip atamadığım şaşırtıcı bir gerçektir o? İşitiyor musunuz beni? Bilgi istiyorum, inanç değil, varsayımlar değil, bilgi. Tanrı elini bana doğru uzatsın, kendini açığa vurup benimle konuşsun istiyorum. - Ama sesiz durur o. - Neden peki? Karanlıkta ona doğru haykırıyorum ama sanki hiç kimse yok orada. - Hiç kimse yoktur belki de. - Yaşamak iğrenç bir yılgınlıktır öyleyse. Kimse ölümün karşısında, her şeyin bir hiç olduğunu bilerek yaşayamaz. - İnsanların çoğu ölüm ya da yaşamın boşluğu üzerine kafa bile yormaz. - Ama bir gün yaşamın o son ânına varıp karanlığa doğru bakmak zorunda kalacaklar. - O gün geldiğinde... - Korku içindeyken, bir görüntü yaratırız, sonra da Tanrı deriz o görüntüye.
Sayfa 34
Reklam
Atatürk'ün Adalet'i... Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak
Sevgili bayan milena'ya, size önce prag'dan, ardından da meran'dan yazdığım kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum. umduğum gibi karşılık yazmadınız da sevinmem gerek. Sessiz kaldığımız her gün iyi olduğumuzun işaretidir. Bu yüzden sevinmem gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için.. Yarım kalmış bir düş gibi. Önümden geçip
OKUNDUĞUNDA İZ BIRAKAN HARİKA BİR AŞK HİKAYESİ DAHA.... Mutluluğun Anahtarı Bu akşam eve geldiğimde Eşim Akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Ve yine Gözlerinde o korkuyu gördüm. Bir an da kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi
Sayfa 198Kitabı okudu
Muzaffer İzgü (29 Ekim 1933 - 26 Ağustos 2017)
Telsizler hemen çalıştı: “Konuk, ayı avlamak istiyormuş!” Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden… O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte. Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte. Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
Reklam
SÜRVEYAN HEKİM “Doktordan satılık araba” diye ilan verirler, çok doğru aslında. Ne o arabayı kullanacak vakit bulursunuz, ne de düzenli bir hayatınız olur. Hele bir de cerrahsanız, o uyku denen tatlı şeyle bir türlü buluşamazsınız. Ben de Güneydoğu’da görev yaparken hem uykudan, hem de arabamdan mahrum kaldım. Zaten kullanmaya vakit
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-3/Kitabı okudu
"İyi ki öğretmenim" dedirten, başıma gelen tatlı bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.Küçük bir kasabada okul öncesi öğretmenliği yapmaktayım.Öğrencilerime okula geliş ve gidişlerinde annelerinin yanında kardeşleri de refakat ediyorlar.Bu esnada küçük kardeşlerin sınıfın önüne gelip meraklı gözlerle içeriyi süzüşleri gözümden kaçmıyor.Onlarla hemen iletişime geçiyorum, o an için elime geçen küçük şeylerden hediyeler veriyorum.Vakit müsaitse o meraklı gözlerin hevesli bakışlarına yenik düşüp biraz sınıfta vakit geçirmelerine izin veriyorum.Hal böyleyken,ders esnasında kapı açıldı ve gelen evde sıkılmış küçük kardeşlerden bir tanesi,tereddütlü gözlerle: -Öğretmenim,ben geldim,kendim geldim... -Nasıl yani annenin haberi yok mu? -Yok,kaçtım geldim ben... -Tamam geç otur bakalım. Sonrasında annesini aradım; -"Küçük oğlunuzdan haberiniz var mı?" diye sordum. -Onu arıyoruz dedi telaşlı kadın. -Peki aramayın o burada,kendisi geldiğini söyledi o yüzden aradım. -Tamam hocam biraz kalsın çıkışta ikisini alayım,olur mu? dedi. Kabul etmiştim. Çıkış saati iki çocuğunu da almaya gelen kadına dedim ki: -Okuldan kaçıp eve gideni duymuştuk da evden kaçıp okula geleni ilk defa gördük... Daha neler göreceğiz vesselam...
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Reklam
Öyle hastalar var ki, babası ölmüş, annesi, en az yetmiş yaşında. Artık bırakın evladına bakmayı, kendine bile bakamayacak durumda. Tek endişeleri bizden sonra ne olacak. Evet maalesef çok acı bir gerçek. Bir tanıdığım anne yetmiş üç yaşında, iki evladı da hasta. Biri kız, biri erkek. Anne şeker ve tansiyon hastası. Tek üzüntüsü; "ben
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.