Eğer bir kadın gelişme ve sevinç kaynaklarını elinde tutamazsa, yaratıcı ve tutkulu doğası aynı şekilde rist altına girer. Bunlar onun sıcaklığıdır, korunmasıdır.
Vahşi Kadın'a uygun olan eş, ruhsal bir inadı ve dayanıklılığı olan, kendi içgüdüsel doğasını bir kadının ruhsal hayatının örtüsü altında göz atmak ve orada görüp duyduklarını kavramak için gönderebilen bir eştir. Anlamaya çalışmak için geri dönmeyi sürdüren, yol üstündeki çekim odaklarının kendisini alıkoymasına izin vermeyen adam, iyi bir eştir.
Öyleyse, erkeğin vahşi görevi kadının gerçek adlarını bulmak, bu bilgiyi onun üzerinde güç kazanmak için değil, tersine, onun yapıldığı tanrısal özü anlayıp kavramak, bunun üzerinden akıp geçmesine, onu şaşırtmasına, sarsmasına, hatta korkutmasına izin vermek için kullanmaktır. Ve onunla birlikte kalmaktır. Ve adlarını birer şarkı gibi Yüksek sesle onun üstüne söylemektir. Bu, kadının gözlerini ışıtacaktır. Bu, erkeğin de gözlerini ışıtacaktır.
Annem okuryazar değildi. Ama, ince duygulu, sağduyusu olan bir kadındı. Bütün analar, dünyanın en iyi kadınlarıdır. Benim annem de, benim annem olduğu için, dünyanın en iyi kadınıydı.
Bir gün bahçeden çiçek koparıp anneme getirmiştim.
Annem sevindi.
-Hadi biraz daha çiçek koparalım.. dedi.
Bahçeye çıktık. Bana bir çiçek gösterdi.
- Bak dedi, ne güzel çiçek.. Bu çiçekler de canlı, onların da canı var.. Koparırsak ölür zavallı.. Dalında daha güzel duruyor. Bardaktaki suda bu kadar güzel durmaz ki..
Her çiçeğin başında bana,
-Kıyarsan, kopar istersen.. derdi.
Neyim varsa, iyi olan, hepsini, her şeyimi anneme borçluyum.
Eğer Türkler Ermenileri katletmiş olsaydı, bırak yakınımızı, berimizi, dünyada bir tek Ermeni kalmazdı. Kardeşce yaşamayı becermişliğimiz katliam yapmadığımızın, Hocalı ise katledildiğimizin en büyük kanıtıdır.
Kadınlarımızın tarihçesi, kara bir peçenin gizemi ardına gömülmüş. Ne doğumlarımız, ne de ölümlerimiz resmi nüfus kayıtlarına yansır. Erkek çocuklarının doğumları ayrıca ailelerinin veya kabilelerinin de kayıtlarına geçerken, kızlar için bu işleme gerek görülmez. Dünyaya gelen her kız çocuğu, çevresine hep üzüntü ve utanç verir. Her ne kadar hastane doğumları artmakta ve kızların da nüfus kayıtları yapılmaya başlamaktaysa da , kırsal kesim doğumlarının çoğu evde olmaktadır. Suudi Arabistan hükümeti ise hiç bir zaman nüfus sayımı yaptırmaz.
Kendi kendime hep sormuşumdur, acaba biz çöl kadınları gerçekten var mıyız diye....
Hangi milletvekili yada belediye başkanı adayıyla konuşsanız, seçimi kazanmışsa halkın anlayışından, sağduyusundan söz eder; seçimi kazanamamışsa halkın anlayışsızlığını, bilinçsizliğini anlatır.
Aslında para parayı çekmiyordu, parası olan biraz daha zengin etmek için gösteriyi büyütüyordu. ‘Dövmeyi çok seviyorum, kendim için yaptırıyorum!’ diyenler her nedense bir şekilde görünecek yerlerini çizdiriyor du sadece. ‘Kimseyi etkilemek derdinde değilim, kendim için makyaj yapıyorum!’ diyenler vardı ama süslenip uyumak maksatlı yatağa giren hiç kimse yoktu görünürlerde. Makyaj, dövme ya da benzeri aksesuarlar, kol gibi bacak gibi organa dönüşmüştü adeta; sokağa jölesi boyasız çıkamayan insanlar vardı.
Ve bundan sonra her sabah uyandığında ne işe yaradığını sor kendi kendine! Acaba şimdi, tam da şu anda ölsen ne olurdu? Mesela ne kaybederdi dünya senin yokluğunla? Hangi iş aksardı, kaç kişinin canı yanardı? İnsanlar senden sonra seni ne şekilde anardı?..
Eğer gitmenle kalman arasında herhangi bir fark yoksa ve yarın da değişen bir şey olmayacaksa nedir senin var olmandaki amaç? Öyleyse sadece aldığın oksijenin değil, senin için tutulacak yasın da hakkını vermelisin! Kendin olmaktan korkma o zaman çünkü bu korkundur hep seni sıradan yapan…