Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yaklaşın yamacıma bir mevzudan bahsetmek dilerim: Burada her şuurlu kardeşimin bir cemaati veya sempatisi olduğu hocaları var. Bir ipe sarılmış olmak ne güzel bir durum olmakla birlikte burada bir sıkıntılı mesele de var. Bence meselenin adı: "Cemaatini dininin önüne geçirmektir." Şunu anlıyorum ve bende bu kısmına dahilim üstelik. Kişi
Fahr-i Kâinat efendimiz, bütün alemlere peygamber olarak gönderilmiştir. Tebliğ vazifesinin sınırları bütün alemi içine alır. Hiçbir topluluk bu çemberin haricinde değildir. İnsanlığı islamda kardeş olmaya davet etmişler, hiçbir toplulukta bulunmayan düşünce, hareket ve yaşayışı tesis etme gayretinde olup, taklitten uzak, Allah'ın emirleriyle
Reklam
Hidayet
Hidâyet; hak yolu beyan etmek, doğru yola gitmek, ulaşılmak istenilen şeye yol göstermek, hak yola bilfiil ulaştırmak ve böyle bir yola girmek manalarınadır. Mübarek peygamberlerin sözleriyle ve kendilerine indirilen kitaplarla, insanları hak yola davet ve teşvik etmeleri de bir hidâyet demektir. Hidâyet, hak yolu göstermek veya hak yola götürmekle olabilir; buna, irşâd denir. Hidâyet, ulaşılmak istenen manevî derecelere erdirmekle de olabilir; bu ise tevfîk diye isimlendirilir. Leyl Sûresi’nin 12. âyet-i kerîmesinde buyurulmuştur ki -meâlen-: “Şüphe yok ki: Hidâyet  yolunu göstermek, bize aittir.” Yani, Allâhü Azîmüşşân, insanları yaratmış, onlara hak ile bâtılın arasını ayırt edebilecek bir fıtrî kabiliyet vermiştir. Ve onlara, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla hayır ve şer yolunu bildirmiştir. Bu, insanlık hakkında İlâhî bir rahmettir. İnsanlar, Allâhü Teâlâ’nın kendilerine lütfettiği hidâyet yolunu takip etmeli; ebedî kurtuluşlarını temine çalışmalıdırlar. Kişinin bu hâli başkalarının da hidayetine vesile olabilir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki, senin hüsnü hâlin sebebiyle bir kimsenin hidayete nâil olması, senin için kırmızı develerden, (yani en nefis, en kıymetli şeylerden) daha hayırlıdır.” buyurmuşlardır. Bir mümin, fazilet ve dînî yaşayış itibarı ile başkalarına imtisal numunesi olmalıdır. Böyle bir müminin hâlinin irşadı ile başkalarının istifade edip hidayet bulmaları, o insan için en büyük bir şereftir, en kıymetli bir kazançtır. Başkalarına kötü numune olan bir kimse ise insaniyetten mahrum bir kimse demektir.
ÖLÜMDEN SONRAKİ HAYATIN BİR DELİLİ
Bakara Sûresi’nin 260. âyet-i kerîmesi, Cenâb-ı Hakk’ın kudretine ve âhiret âlemine dair bir delildir ki şöyle tefsir edilmiştir: Habîbim! Ve o vakti de yâd et ki İbrahim aleyhisselâm niyâz ederek, “Yâ Rabbi! Ölüleri nasıl ihya edeceğini bana göster.” demişti. Cenâb-ı Hak da Hz. İbrahim’e “İnanmadın mı?” diye buyurmuştu. Hz. İbrahim de “Evet,
Hem bu kâinatı had ve hesaba gelmez tecelliyât-ı cemal ve kemâlâtına mazhar eden o Zât-ı Cemîl-i Zülkemal, elbette, bilbedâhe, sevdiği ve izharını istediği cemal ve kemal ve esmâ ve san'atının en câmi ve en mükemmel mikyas ve medarı olan bir zâta, herhalde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine nümune-i imtisal edip herkesi onun ittibâına sevk edecek. Tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün.
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık. Her gece rûyâmı yazan sihirbaz, Tutuyor önümde bir mavi ışık. Büyücü, büyücü, ne bana hıncın? Bu kükürtlü duman, nedir inimde? Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Reklam
Numune-i İmtisal: uyulacak örnek.
Bir vaiz âlim olmalıdır. Evâmir ü nevâhî-i ilâhiyeyi, tekâlîf-i şer‘iyeyi, sünen-i nebeviyeyi bilcümle dekâikiyle bilmelidir. Tefâsîr-i şerîfe ile fevkalâde tevağğul etmiş, ehâdîs-i nebeviyeden çok şeyler ezberlemiş olmalıdır. Bir münkeri iskât edebilecek kadar ulûm-ı akliyeden behremend olmalıdır. Bir vaiz nasîh ü belîğ bir hatib-i natûk olmalıdır ki, delâil-i hitabiyesi cemaati teshîr, aheng-i elfâz-ı dil-nişîni yüreklere tesir etsin. Bir vaiz kendi ilmiyle âmil ve cemaatine numune-i imtisâl olacak bir zâhid-i mücahit olmalıdır. Gözlerini menfaat bürüyen, hutâm-ı dünyaya dört el ile sarılan, fiili kavlini tekzip eden vaizin sözlerinde tesir olmaz. Ettiği tehdidât ile kendi kalbi sızlamayan vaizin sözleri muhatabını ikaz etse de muvakkattir. Babanzade Ahmed Naim Efendi
14.06.2022
HZ. ÖMER'İN ADALETİNE BİR MİSAL Ashab'tan Abdurrahman bin Avf, Hazreti Ömer (r.a.) halife iken onu makamında ziyarete gelmişti, selâm verip müsait bir yere oturdu. Hz. Ömer kendisiyle hiç meşgul olmuyor hattâ selâmını bile almıyordu. Hayretle neticeyi beklerken, Hazreti Ömer, işini bitirdikten sonra yanan mumu söndürdü; aynı onun gibi başka bir mum yaktıktan sonra: «Ve aleyküm selâm» deyip selâmını aldı. Ve konuşmaya başladılar. Abdurrahman bin Avf Hazretleri, Ömer (r.a.) Hazretlerine niçin o mumu söndürüp başkasını yaktıktan sonra kendisiyle meşgul olmaya başladığını sormuştu. Hazreti Ömer (r.a.): — Ya Abdurrahman, evvelki mum devletin hazinesinden alınmış mumdu. O yanarken şahsî işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mes'ul olurdum. Sizinle devlet işi konuşmıyacağımız için kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım ondan sonra sizinle meşgul olmaya başladım, deyince Abdurrahman bin Avf Hazretlerinin gözleri yaşarmıştı. Ellerini kaldırarak şöyle dua etti: — Ya Rabbi! Hattab oğlu Ömer'i bizim başımızdan eksik etme! Devlet hazinesini har vurup - harman savuranlara ne güzel bir numune-i imtisal değil mi?... * * * @zidne_ilmen
“Bu yolun yolcuları dinini iyi öğrenmek, hakkıyla yaşamak ve başkalarına numune-i imtisal (örnek alınacak model) olmakla mükelleftir.” Şah-ı Nakşibend hz. (k.s)
Reklam
*NUR TALEBELERİNİN ÖZELLİKLERİ:* ♦️İnsanların hürmet ve ikramlarını arzu etmemek. ♦️Şan ve şöhret peşinde koşmamak. ♦️Enaniyeti büyük tehlikelerden biri olarak bilmek.
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.