Kadına, şeriat hududunu geçercesine birçok emirler veriyorsunuz. Zavallı her dediğinizi kabul ediyor. Her sözününe eyvallah 'diyor. Bu yolda yetiştirdiğiniz kadını şimdi ne hakla beğenmiyorsunuz ?
Zavallı Türk kadınının ev içinde vücut hareketi için iki büyük sebep vardır. Ya ortalık süpürmek adına hasır süpürgeyi alıp iki kat olarak evin bütün mikroplu tozlarını yutmak, ya da çamaşır adına leğen başında akşama kadar ailenin bütün kirlilerinin sıcak su içinde salıverdiği zehirli buharlarını nefes yoluna çekmek... işte bizim en büyük egzertizimiz, sporumuz bundan ibarettir.
Beyefendi, kız kardeşiniz, anneniz akşamlara kadar evde nasıl' vakit geçiriyorlar, hiç bir gün bunu düşünmek zahmetine katlandınız mı? Hayır.. Hayır... Bin kere hayır... Evrim kanununa dair kafa yordunuz. Darvinizmi incelediniz. Cüzî irade meselesi için yoruldunuz. Çekim kanununu, fizikte Carno pren-sipini düşündünüz. Size bu kadar uzak şeylere zaman ayındınız. Ama size o kadar yakın bulunan anne ve kız kardeşinizin evdeki yaşayış tarzının sağlıklarına tesir edceğini hiç aklınıza ge-tirmeidniz. Çünkü onlar, âdet icabı o yaşayış tarzına mahkûmdur dediniz. Artık ötesini düşünmediniz. Niçin? Bu önemli noktalan Avruprfda Poincar&ler, Tardieu'ler, Spencer’ler filanlar mı gelip de düşünecekler? Bugün şehrimizdeki sinir hastalikla-nmn ölçülemiyecek kadar erkeklerden ziyade kadınlar arasında hüküm sürmesinin sebebi de işte budur. İnsaf ediniz. Hizmetçisi, aşçısı bulunan rahat yaşayışlı bir ailenin genç kızı, genç vücudunu tembellikten doğacak fenalıklara karşı neyle koruyacaktır? Ya çalgı çalacak, ya el işi işleyecek, ya bir şey okuyacak... Ya köşe penceresinde oturup sokaktan gelip geçeni sayacak... Bunlar iyi, kötü, neyse, zihin meşguliyetleri... Ama vücuda gerekli çalışma ne yolda verilecek? Erkekler için şimdiki ilimlerin lüzumlu saydığı şeylerin kadınlara da gerekli olduğunu düşünmek neden kabahat? Neden günah olsun?
Ama korkmayınız efendim, insanlarda korkanlan daha çok korkutmak şakacılığına düşkünlük ziyadedir. Kim bilir daha ne lakırdılar çıkaracaklar. Bu kötülük isteyenlere karşı kullanılacak en tesirli silâh, dayanıklı olmak ve ilgilenmemektir.
Bahar her tarafa beyaz papatyalarla sarılı pembeli kır çiçekleriyle nakışlı halılarını sermiş. Ekili tarlalar zümrüt gibi, dalgalanan birer göl halini almış. Yer yer ağaçları, yeni açılmış yapraklarıyla taptaze... Göz bu cennet manzarasıyla meşgul olurken baharın cana can katan nefeslerini kokluyor. Kulak, o yeşil, o çiçekli yüksekliklerden kuş ötüşleriyle coşuyor. Bahar güneşinin serpme altın işlediği pırıltılar içindeki o lâcivert, geniş denizlere baktım. Kendi kendime «Yarabbi» dedim, «cennet kılığına bürünmüş olan bu dünya bir yıldızın zehirli kuyruğuyla zehirlenecek. Bütün bu neşe ve canlılık sönecek, bu güllerin solacak, bu bülbüllerin ebedî olarak susacak mı ?
Esen meltemlerin, bağırıp çağırmaların, yüksek dağa yandan vuran güneş ışınlarının arasında dostluğun, birlikte bir serüveni yaşamanın, hoşnut olmanın, o gözle görülmeyen garip aydınlığı, o büyüleyici havası, bir kez daha sardı iki çocuğu da