Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gün gün yazıyorum! (4. Gün)
Birçoğumuz bir şeyler yazıyoruzdur ya da önceden yazmıştır. Bize yeterli gelmediği veya kişisel hikayemizi yansıtmaktan çekindiğimiz için paylaşamadığımız yazılarımız muhakkak vardır defter sayfaları arasında. Biz bu mükemmelliyetçilik prangasına takılı kalırken unuttuğumuz bir şey var: bir işte mükemmel olmak için başlamak lazım! O ilk adımı atmadığımız müddetçe -yaptığımız iş her ne olursa olsun- mükemmele ulaşamayacağız. Yazmak noktasında ise metinlerimizi okutmak mükemmele ulaşabilmemiz için önemli. Onları kimseye okutmadığımız sürece kendimizi olduğumuzdan iyi ya da çok daha kötü bir seviyede görmeye meyletmemiz olağan. Olduğumuzdan kötü bir seviyede sanmamız, içimizdeki yeteneği ortaya koymamızı engellerken; çok daha iyi olduğumuzu düşünmemiz, kendimizi geliştirmemize mani olabilmekte. Metinlerimiz, okuyucusunda karşılık bulduğu kadar başarılıdır. Anlatmak istediğiniz şey ne kadar sıra dışı ve etkileyici olursa olsun onu doğru biçimde anlatamazsanız hiçbir değeri yoktur. Doğru üslubu bulabilmek için çekingenliği bir kenara bırakıp yazılarımızı olabildiğince çok okuyucuya ulaştırmamız gerekiyor. Unutma! Okuduğumuz çoğu yazar, o ilk adımı atabildiği için ismi günümüzde hâlâ anılmaya devam ediyor. ... Kendime, her gün kısa da olsa bir şeyler yazma sözü vermiştim ve bugün 4. gün. Yorum ve eleştirileriniz benim için kıymetli. Yazmak için konu tavsiyelerinizi de bekliyorum ✨
💜📚 Göz alerjisinden dolayı günlerce gözlerimi açamadım ve yaşardığı için uyumaktan başka bir şey yapamadım. Bugün iyi hissetmeye başlayınca kitaplığı düzenleyeyim dedim. Bu akşam kitaplık düzenlemeye gittiği için yine kitap okuyamadım. Saatlerce yapmayı sevdiğim işi yani kitapları düzenleme işini yaptım ama en sonunda ne yaptım onu da bilmiyorum 😂 Gün boyunca zamandan kazanmak için her boşlukta kitap okuyan benle, araba kullanırken bile o sıralar okuduğum kitabın sesli kitabını dinleyen veya öğrencilerin yazmasını beklerken kitap okuyan benle bu akşamki ben nasıl aynı zihinde yaşıyor bilmiyorum. Yıldım bu kendimden 😅 Tüm akşamım boşuna gitmiş gibi hissediyorum. Zamanımı neden böyle müsrifçe çar çur ettim diye hayıflanırken teselli olarak farz et ki bu akşam da hastaydın yattın diye cevap geldi içimden 😅 Sanırım aklı ve mantığı da bir yerde iki kitabın arasına koyup kaybettim düzenlerken 😅 Neyse yarın da onu ararım gece 1’e kadar 😂 📸
Remziye Baytar
Remziye Baytar
📸
Reklam
Hoca’nın bir boğası varmış, yedi köyün ineğine yetermiş. Hükümet, bir numune çiftliği yapmış, bu boğayı satın almış. Gözleri sürmeli, gerdanı katmerli, tüyleri pırıl-pırıl bir inek arz etmişler boğaya, başını çevirmiş. Ondan güzelini bulmuşlar, koklamış, beğenmemiş. Günler günü bu, böyle gitmiş. Hoca’ya baş-vurmuşlar, ne oldu bu boğaya demişler, yedi köye yeterdi, bir döl alamadık-gitti. Gülmüş Hoca, elbette demiş, öyle olacak; hükümet memuru oldu, bugün git, yarın gel diyor. Bu fıkranın, XIII. yüzyılda yaşayan müreffeh bir bey, yahut bir köy imamı Hoca’ya aîd olmasma imkan mı var? Demek ki halk, yüzyıllar boyunca Hoca’yla sarmaş-dolaş yaşıyor. O, halkın muhayyilesinde; halk, icab edince öz nefsine bile onun nüktesiyle çatıyor, onun diliyle sözler ediyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dediği gibi yakın zamanda bir gün Hoca, otobüse, dolmuşa da binecek, taksiye de binmek istiyecek mutlaka.
Sayfa 13 - ÖnsözKitabı okuyor
İstismarın doğuşu…
Hayvanlar aleminde İSTİSMAR yoktur… Hiçbir at, öteki beygirleri çalıştırıp, kendisi yem biriktirmez. Hiçbir kedi veya aslan, kendi cinslerinden mahluklara: “uğraşın, yaratın, getirin bana teslim edin”, demez… Hayvanlar başka cins mahlukları da kendi hesaplarına kullanamazlar; hatta cansız şeyleri bile kullanamazlar… Vücutlarıyla çevrelerini
Anadolu’nun bu son ağıtçısı her seferinde ölünün kapıdaki ayakkabılarına bakarak iç geçirdi, rahmetlinin henüz yorgan döşek gezen kokusunu içine çekti, mevtanın elbiselerini kucaklayıp bir yakınından hikayesini dinledi. Ölenin kim olduğunu, neler yaşadığını, hangi zorluklarla büyüdüğünü, neden öldüğünü, hangi muradını tamamlamadığını, içinde hangi
Mektup-44
Aylar sonra rafa kaldırdığım yazıları sana dair tekrar bir şarkının etkisiyle gün yüzüne çıkardım, çıkarmakla hata mı yaptım bilmiyorum ama sanırım bu canımı yakmadı desem yalan olur. Üstü tozlanmış cümleler birer birer bir rüzgar etkisiyle okunacak hale geldi kalbimde unuttuğum sandığım duygularda ardı ardına içimde oluştu gözlerimde birikmiş özlem ve birazda pişmanlık. gözyaşlarım süzele süzele akmıştı çoktan kalbimde en iyi seninle geçirdiğimiz günlerin anıları saplamıştı bile ama hersey o an işte o an durmuştu benim için yazıları okudukça saplanıyordu kalbime bir hançer gibi sonra aylardır sakladığım senin birden bire parmağıma taktığın yüzüğü çıkardım önce derin bir tebessüm ederek sonra sanki 90'lardan çekilmiş bir fotoğrafımız ve doğum günüme dair bir not kağıdına baka kaldım. açtığım şarkının sözlerinde dediği gibi ''İnkâr etme yalvarırım Sen de sevdin beni bir zamanlar'' şarkının her sözü nasılda zihnimde canlandırıyordu seni bir bilsen... Sonra açtım pencereyi yaktım sigarayı derin bir nefes çekerek gökyüzüne bakıp hayatın devam ettiğini tekrardan fark ettirdim kendime o anlık duygusal boşluğunda.havada kuşların uçuşunu sokakta çocukların oyun oynaşlarını izledim bir kaç dakika, sonra döndüm tekrar rafta aldıklarımı, tekrar ait olduğu yere sokup hayata karşı mutlu maskemi takıp çıktım evden ve yürüdüm sokaklarca.
Reklam
Bugün keni kendime diyorum ki, eğer dünyadaki bütün insanlar, o gün bizim köyde olduğu gibi hep iyi şeyler düşünseydiler, çocuklarını, kardeşlerini, babalarını, eşlerini, bizim kadar çok sevseydiler, belki savaş hiç başlamazdı.
DÜNYA BU Nasreddin Hoca'nın "Ye kürküm ye" meselesini bilirsiniz. Merhum, üstü başı perişan bir halde gittiği ziyafet meclisinde büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Kimse kendisiyle ilgilenmemiş. Ertesi hafta gayet gösterişli bir elbise giyerek aynı meclise gelmiş. Bu sefer büyük ilgi göstermişler, baş köşeye buyur etmişler. Kendisine değil de kürküne itibar edildiğini gören Hoca; sofraya oturulunca o ünlü sözü söylemiş: "Ye kürküm ye!.." Ne garip bir tecellidir ki, aynı durum bugün de devam ediyor. Merhum Serdengeçti'nin deyimiyle "cebi dolarlı, boynu yularlı" insanlar gittikleri her yerde itibar görüyorlar; "cebim delik, kalmadı metelik" diyenler ise, hangi mekânda bulunurlarsa bulunsunlar boyunları bükük, destileri dökük kalıyorlar. Eskiden olduğu gibi, bugün de paraya, şöhrete, servete itibar ediliyor, gerçek ilim adamları, hakiki sanatkârlar, kâmil insanlar horlanıyor. Gittikleri meclislerde böyle kıymetli insanların yüzüne kimse bakmıyor. Bursa'nın ileri gelenlerinden bir zat, şair Lâmi-i Çelebi'yi bir gün evine davet eder. İçeri girince şairlerin, âlimlerin, ediplerin birer sığıntı gibi kapının dibinde oturduklarını; cahil, fakat zengin kişilerin ise, baş köşeyi tuttuklarını görür. Ev sahibi, zarif şiirleriyle tanınan Lâmi-i Çelebi'ye, lütfen şu meclisin halini tasvir et, deyince şair şu dörtlüğü söyler: Mu'teberdir cihanda dûn-ı denî, Daima zillet üzere ehl-i hüner, Hâl-i âlem misâl-i deryâdır, Külçe altın çöker, ciyfe yüzer.
130 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Merhabalar Bugün sizlere kalemini yenice keşfettiğim su gibi akan fahriye hanımın #yankılanancevaplar eseriyle geldim. @ikinciadamyayinevi nin okuyucularla buluşturduğu eserde Mavi isimli genç kızımızın mutsuz bir ailede büyümesi ve bu mutsuzluğun nedeni olan ikinci kadın Masal karakteri ile yüzleşmesini okuyoruz. Mavi, oldukça varlıklı zengin
Yankılanan Cevaplar
Yankılanan CevaplarFahriye Özkan · İkinci Adam Yayınları · 20249 okunma
Günaydın. Tutkunun ne olduğunu unuttuk, sıradan günlerden mi şu bitmeyen rutinden mi bilinmez. Lou Andreas-Salomê'nin şu muhteşem cümlelerini okuyoruz sonra: "Karşınıza bir şey çıkıyor ve sizi teslim alıyor, siz de kendinizi bırakıyorsunuz, artık hesap kitap yapmıyorsunuz, hiçbir şeyden çekinmiyorsunuz ve artık yarım kalan bir şeyle
Reklam
624 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Gerilimi, heyecanı, aksiyonu boll olay örgüsü dopdolu bir kitap la Siren ile geldim bugün. Yazardan okudugum ilk kitap ama kalemini duymuştum daha önce. Siren'de bir annenin intikamı uğruna mücadelesini okurken, o annenin ne kadar gözü kara olduğunu, sınırlarını ne kadar aştığını, ne kadar güçlü ve zeki olduğunu okuyoruz. Ama ne okumak... Yerimde duramadım kalbim her satırda küt küt atarken elimden bırakmak istemedim. Bi an kendimi onunla Karmen ile birlikte gördüm satırlarda. Yaşadıklarına yaşamak zorunda olduklarına o kadar üzüldüm ki taa kalbimde hissettim hissettiklerini. Bir yanım dur yapma dese de diğer yanım sen de haklısın dedi. Kesinlikle çok güçlü bir kadın. Tabi hikayeye bir de Deren Ateş giriyor kii offf.. Kalbim resmen ikiye bölündü. O nasıl evlat sevgisidir bayıldım sana. Tabi böyle güzel karakterlerin yanına bir de Derya gibi karakterler de olmazsa olmaz zaten hiçbir zaman. Aşırı gıcık oldum ve hiç sevmedim. Ama bıcır bıcır konuşmasıyla, babasına olan sevgisi ve zekasiyla küçük Nil kalbime taht kurdu diyebilirim. Karmen Russo İtalyan bir mafya üyesidir. İntikam uğruna Deren Ates'in küçük kızını kaçırır. Bilmediği bir şey vardır ki Deren suikastci bir korumadir. Deren'in küçük kızını aramasi, yolunun Karmene düşmesi ikiliyi bir araya getirir. Karmen intikamı uğruna kurdugu bu tuzaktan kurtulabilecek mıdır? Ya da içi biraz olsun soguyacak mıdır? Siz de bu türde kitap okumak isterseniz, aksiyonlu, gerilimli olsun biraz da kalbime dokunsun diyenler için mükemmel bir tercih olacaktir Siren. Tavsiyemdir "Bir insanın delirtmek için tek bir kötü gün yeter."
Siren
SirenEmine Tavuz · İndigo Kitap · 202413 okunma
Türk Fırtınası diyor ki;
FENERBAHÇE'Yİ KULLANARAK ALGI DEĞİŞTİRMEYE KALKAN DENSİZLİĞE İNSANLIK AHLAKINI YAŞATAN BİR TÜRK'ÜN YANITLARI Bu yazı ile bugün yeryüzü yerinden oynayacak üzerinde insan olarak yaşayanlar silkinip kendine gelecek. ilmi sır gereğidir. Görülen lüzum üzerine yaşattıklarını sırayla yaşatan ahlakın ihtiyaç duyulan yeni tokat yanıtlarını
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.