Jack Reacher ve ona hazırlanmış bir tuzak.
Reacher abimiz eski birliğini ziyarete gidiyor ve tuzakla yüzleşiyor.
Aslına kitabın konusu güzeldi içinde geçen olaylarda gayet güzeldi ancak kitabı okurken çok sıkıldığım yerler oldu sanki yazarımız sırf yazmak için yazmış o kadar gereksiz şeyler vardı ki okurken anlayacaksınız demek istediğimi.
Kitap 496 sayfa yerine 300 sayfa olsa gereksiz yerler atılsa kitabı keyifle okuyabilirdim.
Kitabı ne beğendimi söyleyebilirim ne de çok kötü diyebilirim.
Mesela kitapta şöyle bir cümle var;
"Zaten daha fazla burada kalamayız. Gün ağarıyor."
Gerçekten de öyle oldu. Güneş ışıklarını saçtı.."
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama çok saçma bir cümle bu.
Kitabın bir bölümünde de şu vardı;
Olayla hiç alakası olmayan iki kişi otobüs durağında bekliyor ve nere gidecekleri hakkında tahminler yapılıyor.
Bence gerçekten de kitapta çok boş şeyler vardı ama dediğim gibi kitabın konusu ve kitaptaki olaylar güzel.
Asla Geri DönmeLee Child · Koridor Yayıncılık · 2016156 okunma
Schopenhauer ile tanışmak için güzel bir başlangıç olabilir. MUAZZAM bir fikir kitabı. O yüzden sık sık düşünme molası istiyor. Her iddiasında çok keskin yargılarla ve meydan okuyan bir dille karşılaşıyorsunuz. Bazı düşüncelerine katılmasam da arada kalıp kendimi savunmaya başlayınca eserin ne denli kıymetli olduğunu anladım. Ön yargılıysanız eğer
Kitaba başlamadan önce kitabın adına bakarak bir fikir oluşmuştu kafamda.Varoluş sancıları,ruhsal sıkıntılar,duygusal boşluk falan...Ama kitapta bizim yaşantımıza benzer bir yaşamı konu edince biraz sarsıldım. Çünkü hep aynı sıradanlğın yüzüme bu kadar sert çarpacağını düşünmedim.Hep aynı sıradanlık var hayatımızda ve bu sıradanlık bizim birazda
Oktay Sinanoğlunun bu kitabına Beyazıtta bir sahafı gezerken rastlamıştım iyi ki de rastlamışım , onu tanımama vesile oldu .Altını çizerek okuduğum yerler o kadar çok ki evet ya işte bu ! dediğim o kadar güzel yazıları , düşünceleri olmuş ki .. Dilini kaybeden bir millet bence her şeyi kaybeder milletleri millet yapan iki öğe varsa bunlardan biri dil diğeri kültürdür .Sinanoğlu da özellikle İngilizcenin dilimize , eğitimimize yerlesmesinden söz etmiş.Kitapta şöyle bir örnek var: Havai'li biri anlatıyor , "İngiliz; egitimdi ,ticaretti,yabancı yatırımcı derken adadaki her şey Amerika'nın olmuştu .Dilimiz ,kültürümüz gitti diye ." bunun gibi bir çok örnek var. Beni belki de en çok burası etkiledi Öğretmenler! Atatürk size güvenmedi mi? Neredesiniz ? Hangi kuvvet ,hangi ücret sizi bir Türk çoçuğuna ders verirken , yabancı dil dersi dışında , ingilizce konusmaya zorlayabilir , teşvik edebilir? Derslerimizi Türkçe veriniz ki çoçuklar konuyu iyi öğrensin onların kafasına her gün vurur gibi aşağılık duygusu ,ulusal kimliksizlik aşağılamayı kabul etmeyiniz." Ülkesinin yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti ,dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır .Kısacası Türkçesi varken ingilizcesini kullanmak neden bir sorgulayın derim iyi okumalar:)
Bye Bye TürkçeOktay Sinanoğlu · Bilim & Gönül Yayınevi · 20194,905 okunma
reklamların yasak olduğu bir dünyada ürünlerinizi nasıl pazarlarsınız? bu şuan ülkemizde de sıkça görülen bir yöntemle mümkündür. günümüzde “influencer” veya direkt olarak “ünlü” olarak adlandırdığımız kişiler sayesinde bir çok ürün reklam vermeden tanıtılabiliyor. ürünü çok sevdiğimiz, beğendiğimiz, takdir ettiğimiz bir kişinin kullandığını görünce içimizde bir merak ve güven duygusu oluşuyor ve ürünü sırf o kişide-ünlü olan kişide yani- gördük diye alıp kullanıyoruz. bu kitapta reklamlar yasak olduğu için böyle bir yöntem geliştirilmiş. tek fark buradaki “ünlü” kızımız etten kemikten bir insan değil uzaktan kumandayla yönetilen bir bedenin içindeki ruh. P.Burke aslında depresyonda olan bir kız ve şans eseri birileri ona tanrı olma fırsatı veriyor. tanrı ama etten kemikten değil. P.Burke ’i ağlarla çalışan dijital bir bedene bağlıyorlar ve tam olarak yukarıda bahsettiğimiz ürün pazarlamayı sadece o ürünü ekran karşısında kullanarak yapıyor ve çok fazla insana ulaşıyor. gerçek etten kemikten bedeni bir odada kapalıyken o yeni bedeniyle ekranlara çıkıyor hatta bir aşk bile yaşıyor.
başlarda olaylar çok hızlı geliştiği için anlamakta zorlandığım yerler oldu ama sonra birden olay örgüsü oturdu ve anlam kazandı. kısa bir öykü ama olaylar uzun bir zaman aralığında geçiyor bu yönünü sevmedim. daha betimleyici ve olayları hızlıca atlamadan anlatılsaydı daha anlaşılır ve güzel olurdu diye düşünüyorum. yazarın yaratıcılığı boşa gitmiş gibi hissettim çünkü fazlasıyla güzel bir konusu var. bu yüzden biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz:( yine de okuyunuz, okutunuz. sevgiler
Savaş ve Barış hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki...
Kitabı okurken sıkıldığınız yerler oluyor ama bu yine sizi pes ettirmiyor. Kitabı bitirince iyi ki okumuşum diyorsunuz. Savaşa giden süreci, o anı ve sonrasını çok güzel bir şekilde anlatıyor. Bunu arka plana alarak anlatıyor tabiki.
Sizi uzun bir yolculuğa çıkartacak bir klasik ve herkes muhakkak okumalı.
Mantıksız bulduğum yerler oldu ama genel olarak keyifli bir kitaptı. Çok iyi veya güzel değildi. Ama okuyanın zevkine göre değişir sanırım. Kitabı çok sevmememin sebeplerinden birisi de Will karakterini sevmemem oldu sanırım. Ben indirimden buldum aldım, o yüzden pişman değilim ama yazarın Maeve Kerrigan serisi hakkında daha heyecanlıyım ve onları okumak için sabırsızlanıyorum.
Witcher serisinin sonuna gelmiş bulunmaktayız :)) Detaylı ama SPOİLER OLMAYAN güzel bir inceleme yazacağım inşaAllah. (Puanımı ve başlığı neden öyle attığımı güzelce incelemede irdeledim arkadaşlar. lütfen okumadan ön yargıyla puanımı eleştirmeyin. Yeri geldi oyunlara kadar daldım, ama nedenlerini açıkladım :)Nerden başlasak ki? Tabii ki kitabın
