Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çünkü Oğuz Atay'ı da okudum. Seni de tanıdım... Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim... Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece 2 harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri Başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi. Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorumi demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım demektir. Belki de az her şey demektir. Ve Belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.
Sayfa 349Kitabı okudu
Atatürk'ün Adalet'i... Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak
Reklam
Sydney Carton yaşlı adama " sözün gelişi bugün kalbinizin sesini dinleseydiniz ve bir ses size 'hiç kimsenin sevgisini kazanamadım.' deseydi. ' bugüne kadar boşuna yaşadım, hiç sevenim yok deseydi, o zaman geçen yetmiş sekiz yılın ağırlığı altında ezilirdiniz değil mi?" diye sordu "evet Sydney çok haklısın..." dedi bay Lorry. genç adam gözlerini aleve çevirerek dedi ki: "sormak istediğim bir şey var bay Lorry. çocukluğunuz size karanlıklar ardında kalmış gibi mi geliyor, yoksa annenizin saçlarınızı okşadığı günler size çok yakın mı?" - " yirmi yıl önce çocukluğumu hatırlamazdım ama şimdi aksine çok iyi hatırlıyorum, çünkü insanlar bir daire içindeler ve yaşadıkça başladıkları noktaya geri dönüyorlar. bu insanı sona yaklaştırmak için var olan bir his. Unutmuş olduğum yaşantılar tekrar canlanıyor gözümün önünde. Onları adeta yeniden yaşıyorum. annemi düşünüyorum o güzel kadını. oysa şimdi ben ondan daha yaşlıyım ve hayallerimin bahçesinde gezindiğim çocukluğumu şimdi dün gibi hatırlıyorum." Sydney sararmıştı " sizi çok iyi anlıyorum bay Lorry.
Sayfa 200
Sevgili bayan milena'ya, size önce prag'dan, ardından da meran'dan yazdığım kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum. umduğum gibi karşılık yazmadınız da sevinmem gerek. Sessiz kaldığımız her gün iyi olduğumuzun işaretidir. Bu yüzden sevinmem gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için.. Yarım kalmış bir düş gibi. Önümden geçip
724 syf.
5/10 puan verdi
Anlaşılması kolay bir kitap değil. Şöyle düşünün; gün içinde yaptıklarınız, söyledikleriniz o an için aklınızdan geçen tüm düşünceler yazıya dökülüyor. Olayı toplarlayıp anlamak içi zorlamak gerekiyor. Kitabı yarım bırakan bir çoğunluğun olduğunu duymuştum, kitabın içindeki kitabın içindeki kitapta geçen ( yanlışlıkla 2 kez yazılmadı bu kelimeler)
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202061,6bin okunma
"diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az.. o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum.. az.. sen de farketin mi? az dediğin küçücük bir kelime. sadece a ve z. sadece iki harf. ama aralarında koca bir alfabe var. o alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. biri başlangıç, diğeri son. ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. yan yana gelip de birlikte okunmak için. aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. senin ve benim gibi.." --- spoiler ---
Reklam
Bir gün Peygamber Efendimiz (selamların en güzeli üzerine olsun) arkadaşlarıyla otururken Ebu Lehep meclise giriyor ve Efendimiz’e ‘Ya Muhammed (S.A.V.), birçok yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlayamadım’ diyor. ‘Doğru söylüyorsun ya Ebu Lehep.’ ‘Herhalde dünyanın en çirkini sensin.’ ‘Haklısın ya Ebu Lehep’ diyor Efendimiz. Biraz sonra Hz. Ali (R.A.) (selamların en güzeli üzerine olsun) içeri giriyor ve tevafuk bu ya o da: ‘Ya Muhammed (S.A.V.), bu dünyada senden güzelini göremedim.’ ‘Doğrusun ya ALİ.’ ‘Sana baktıkça içime huzur doluyor.’ ‘Doğrusun ya Ali’ diyerek Efendimiz onu da tasdik edince meclisteki sahabe: ‘Ya Resulullah, biraz önce Ebu Lehep geldi ‘Ne kadar çirkinsin’ dedi, ‘Doğru söylüyorsun’ dediniz; şimdi Ali geldi ‘Ne kadar güzelsiniz’ dedi, ona da ‘Doğrusun’ dediniz. Hikmeti nedir?’ diye sorunca, Efendimiz de şöyle dedi: ‘İnsan insanın aynasıdır. Kişi kensisi nasılsa, karşısında ki insanı da öyle görür.’
Can Dündar yine üstatlığını konuşturmuş ve şöyle demiş bir makalesinde : "Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için.. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da... Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun
Sık sık başı ağrıyordu. Çok ders çalışmasına rağmen "anne çok çalışıyorum fakat unutuyorum" derdi. Bakkala birşeyler almaya gönderdiğimde ne alacağını unutuyordu. Not tutmaya başladı, not tutmasa unutuyorum diyordu. Keşke o zaman farkına varsaydım diye kendimi suçluyorum. Biz çok ders çalıştığı için belki zihni yoruluyor diye
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Reklam
Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az... Sende farkettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi... Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir...
Sayfa 349Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.