Genç kadının kanı yaralarından sızarak yere aktı, göllendi. Toprakta vakitsiz açan kızıl bir gül büyürken, Şehnaz herkesin gözü önünde, inlemeleri gittikçe hafifleyerek kan kaybından öldü, ancak ondan sonra adam kadını son bir kez öpüp tabancasını attı ve teslim oldu. Daha yürekli kocalar, kadını vurduktan sonra tabancayı kendi şakağına dayayıp intihar ediyordu. Besbelli Yusuf onlardan değildi. Şimdi bir sürü ceza indirimiyle hapse girecek, orada –ağır mahkûm, leşi var diye– el pençe divan, saygıyla karşılanacak, birkaç yıl yatıp çıktıktan sonra da muteber bir yurttaş olarak hayatına devam edecekti. Belki de daha önceki iki karısını öldürdüğünü, hapis yattığını söyleyerek televizyondaki evlenme programına çıkıp yeniden evlenmek istediğini söyleyen yaşlı adam gibi davranacaktı. Âdet böyleydi; onlara kader kurbanı deniyor, anlayış gösteriliyordu. Duvara “Kahrolsun hükümet” yazdığı ya da okulda Deniz Gezmiş şiiri okuduğu için anti terör yasasına göre örgüt elemanı gibi gösterilip otuz yıla mahkûm edilen gençler, öğrenciler gibi tehlikeli değildi toplum için.
Sayfa 162 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Türkiye, Padişah ve casuslarının elleriyle boğuluyordu; damarlarına yenilikçi düşünce kanı akıtılmazsa, Türkiye ölecekti. Mustafa Kemal de Vatan'a katıldı. Cemiyetin broşürü için şiddetli makaleler, galeyana getiren ateşli şiirler yazmaya başladı. Tartışmalarda olağanüstü keskin bir dille konuşmalar yapıyordu. Cemiyetin çalışmalarından Mektep Kumandanı haberdardı, fakat başını öbür tarafa çevirmeyi tercih ediyordu. Padişahın casusları da işin farkına vardılar, hatta saraya jurnal ettiler. Sultan tedirgin olmuştu. Büyük bir olasılıkla bu cemiyet fazla gelişmemiş, havai gençlerin işiydi; ne ki, bu gençler gelecekte ordunun kurmay subayları ve generalleri olacaklardı. Bu yüzden Askeri Mektepler Müfettişi (Zülüflü) İsmail Hakkı Paşa'ya Vatan adlı bu cemiyete bir son vermesini emretti. İsmail Hakkı, akademi müdürüne ulu orta sövüp sayarak, cemiyetin okul içinde hiçbir şekilde faaliyet göstermemesini sağlamasını istedi. Bunun üzerine öğrenciler Vatan'ı okul dışına taşıdılar. Ne ki, bundan sonra cemiyet İstanbul'da pek çok benzerleri gibi, tartışma yapmaktan öteye geçemeyen gizli cemiyetlerinden birine dönüştü.
Reklam
1960'ların ortalarında başlayan öğrenci radikalizmi, Frankfurt Okulu'nun uzun bir süredir unutulmuş yapıtlarını yeniden gün ışığına çıkarır. Enstitü'ye öğrenci hareketinden gelen gençler katılır. Ancak, ABD'de Löwenthal eski militan çizgisini sürdürür ve Marcuse, Yeni Sol'un en önemli temsilcilerinden biri haline gelirken, Horkheimer ile Adorno öğrenci radikalizmine çok mesafeli bir tutum alırlar. Horkheimer, İran Şahı'nın Almanya'yı ziyareti sırasında çıkan kanlı çatışmada öğrencilere açıkça cephe alır. Öğrenciler de Frankfurt Üniversitesi'nde düzenledikleri bir gösteriyle Frankfurtçular'ı yuhalarlar.
Tek başlarına sevimli gençler olan öğrenciler şimdi böyle hep birlikte karşısındaki sıralara konumlanmış durumdayken, ona ve temsil ettiği her şeye karşı yapısallaşmış bir düşmanlık sergiliyorlardı.
• 1. Bu ülkenin bütünlüğü, bu ülkenin dünya yüzün deki haysiyeti, şerefi, itibarı, dünya ülkeleri arasındaki eşitliği Türkçe'nin varlığına bağlıdır. 2. Atatürkçü olmanın temel şartı Türk diline, Atatürk'ün "Türk kültürü içinde çağdaşlaşmak" ana ilkesine sahip çıkmaktır. 3. Kimliğine, kültürüne, tarihine sahip çıkmak anlamına
Eğitim ve Hayatla Kavgası
Türkiye'de eğitim sistemi esasında hayatla kavgalıdır. Adeta insansız bir kara sahasıdır. Buna mukabil zorunludur, 12 yıldır. Elinden gelse doğumhanenin kapısında okula kayıt işlemini gerçekleştirmek ister. Ancak biyoloji ve anatomi buna müsaade etmez. Onun için sistem bebekleri 66 aylık olana kadar hasretle bekler. İdeolojik amaçlılığı temel
Sayfa 135-136
Reklam
390 öğeden 341 ile 350 arasındakiler gösteriliyor.