Elinde üç telli sazıyla 25 yıldır görüşmediği oğlunun kapısını çalmış bir baba Heves Ali, baba kelimesi hep boğazında bir yumru olarak kalmış Yusuf...
Yollar, vedalar, âşıklar, sazlar, nedensiz terkedilen sevgiliye mektuplar...
Her zaman yollarda geçen hikayeleri çok sevmişimdir. Heves Ali ve Yusuf yolculuğa çıktığında onlarla arka koltukta yolculuk ettim sanki.
Baba-Oğul hikayeleri sizce de çok etkileyici değil mi? Ki bir de bu hikayeye yarım kalmışlıklar, söylenemeyen sözler eklenince okurken o yarımlıklar boğazınız da bi' yumru oluyor adeta.
Türkçeyi o kadar güzel kullanıyor ki duyguları o kadar güzel geçiriyor ki yazar elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Kemal Varol'un dili oldukça akıcı, akıcı olduğu kadar da sarsıcı.
Yusuf 25 yıldır görmediği ve bir gece vakti kapısına gelen babasıyla Kars'a yolculuğa çıkıyor ve yolculuk anında yaşanılanlarla derin duygu sellerine kapılıyorsunuz.
Ve bir yarım kalmışlık daha Yusuf'un peşini bırakmıyor. 15 yıl önce nedensiz terkettiği sevgilisine yazdığı mektuplar var. O mektuplar artık birer mektup olmaktan çıkıp birer ağıt oluyor sanki...
Kitabı bitirdikten hemen sonra Netflix'de yeni yayına giren filmini de izledim. Zaten filmi merak ettiğim için kitabı araya sıkıştırarak bi' günde bitirdim. Kitaptan filme uyarlanan filmleri izlemeden önce mutlaka önce kitabı okumak istiyorum. Açıkcası filmi kitap kadar beğenmedim çok eksik kalıyordu kitabın yanında, kitaptan geçen duyguları orda hissedemedim.
Okuyacak olanlara keyifli okumalar. Kitapla kalın.