Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Oldukça fakir. Ama kral bile onu kıskanırmış. Beyaz bir atı varmış herkesin dilinde olan. Kral atını alabilmek için koca bir hazine teklif etse de yaşlı adam satmaya yanaşmamış.
“Bu at, bir at değil benim için. O benim kıymetli dostum. İnsan dostunu satar mı hiç?” dermiş hep.
Bir sabah bakmışlar ki, atın
...
- Sen buraya nasıl geldin?
Bizim evimiz hemen şu köşede. Canım sıkıldığında gelip buraya oturuyorum. Görmesem de kulaklarım işitiyor. Buradaki insanlar, açık hava bana iyi geliyor. Önceleri annem getiyordu. Sürekli geldiğim için
yolu ezberledim, başıma yürüyerek gelebilyorum artık.
- Okula gidiyor musun?
- Evet, görme engeliler okuluna
Bütün mesele, okuduğunuz şeye nereden, nasıl yaklaşacağınız hususunda bir bilince sahip olmanızla ilgili. Yakın zamanlarda, gençlerden birisi, kendisine okuyabileceği kitapların bir listesini vermemi istemişti. Düşündüm, taşındım bir tek kitap ismi bile söyleyemedim. Benim okuduğum kitapların adını öğrenmek istedi. O kitaplardan birkaçının adını verdim, fakat onlardan yararlanabilip yararlanamayacağından emin olmadığımı belirttim. O delikanlı beni anladı mı bilmiyorum. Eğer okumanın ne olduğu bilinmezse, benim işime yarayan bazı kitaplar, o delikanlıyı korkarım hiç istemediği yerlere götürebilir. Hele kitaplardan bazı pratik reçeteler çıkartmak isteyenler o kitaplardan hiç yararlanamayabilirler. Romanın ne olduğunu bilmeyen birine ben hangi romanı okumasını salık verebilirim? Benim okuduğum kitapların bir kısmı, bir kısım insan için ayartıcı bile olabilir. O bakımdan herkes kendi seçimini kendi üstlenmelidir.