Günler ömrümü iteler
Maviler içinde okul bahçesi
Kalemi ilk tutuş, ilk harf
Sonra ilk adımı yazışım
İlk şiir, Öğretmenim Canım Benim
Ardından On Kasım, Yirmiüç Nisan
Bana hiçbir duygu vermeyen
Nedensiz şiir bağırmaları ...
Nazlı Eray ile tanışmamı sağlayan eser oldu İmparator Çay Bahçesi. Belki de hiç tanışmadım? Ya da onu yaşamımda kendimi bildim bileli tanıyordum da ben farkında değildim? Neden böyle diyorum derseniz, onun eserini okumak bende çok değişik, daha önce nadir yaşadığım hatta yaşamadığım duyguları uyandırdı içimde. Bir rüya gibiydi onu okumak. Mest
Ev ile okul arasındaki mesafe bile bir kız çocuğu için yeteri kadar tehlike doluyken Karagöz bahçesi gözüne dünyanın öbür ucu kadar uzak, bir o kadar da tehlikeli görünmüştü Neyyire Hanım 'ın.
..............👤 MY 👤 TALK 👤 BOX👤.............
100/1️⃣0️⃣0️⃣ PROFİLLERDE “Paylaştığım alıntılar onlara katıldığım anlamına gelmemektedir.” ŞEKLİNDE bilgilendirme notlarına rast geliyorum. 🤔 O halde, alıntılarınızı yorumlayın yanlış tanınmak istemiyorsanız. Yorum alanı diye bir şey var çok şükür. Böylelikle sadece yazarlara hizmet etmemiş ve
16 yaşında bir genç kız olan Deborah'ın kendisine zarar verecek şeyler yaptığını gören anne ve babası onu akıl hastanesine götürür. Ve burada Deborah' a şizofreni tanısı konur. Gerçeği kabullenmek istemeyen Esther ve Jacob bu durumdan utandıkları için herkese götürdükleri yerin eğitim alması için bir okul olduğunu söylerler. İçten içe her gün -ona sevgi verdik, her isteğini yerine getirdik- diyerek hala kendilerinde hiçbir sorumluluk olmadığını söyleyerek her şeyi Deborah' ın üzerine yüklerler. Deborah yaşadığı Dünya' ya kendini ait hissetmediği için kafasında Yr adında bir dünya yaratır. Bu dünyada sayısız tanrılar hiç susmadan koro halinde beyninde yer edinmiş hale döner. Ve ona gün geçtikçe zarar vermeye devam ederler.
Kitabın ileri sayfalarında Dr. Fried' in seanslarıyla yaşadığı gerçek dünyaya geri dönen ve bağlanan bir kız olarak çabalamak, hayallerini gerçekleştirmek için uğraşır.
****Hastanedeki diğer hastaların ruh hallerini ve davranışlarını zihinde çok güzel canlandırılmasını sağlayan ayrıca seanslar sırasında da sanki Deborah ve Dr. Fried' in yanındaymış gibi hissettiren eşsiz bir kitaptı.
Yüzünü unuttuğun birinin sesini duyuyorsun. Sesini unuttuğun birinin yüzünü
hatırlıyorsun. Hayat seni bir köşede sıkıştırıyor. Sırlardan oluşan ağaç, yapraklarını dökmeye
başlıyor. Yaptığın sıradan iş, olağanüstü bir büyüye dönüşüyor. Bir hedef beliriyor. Aniden.
Yeni bir elbise almak, göz doktoruna gitmek, eski bir okul arkadaşının anne olduğunu
öğrenmek, tatile çıkmak, diyete başlamak ya da yeni aşk umuduyla bir adamla buluşmaktan
çok farklı bir hedef var önünde artık. Daha güçlü. Ona dokununcaya kadar başka hiçbir
rengi görmüyor gözün.
Önce zaman yok oluyor.
Babamla ilgili çok net bir sahne var aklımda
Okul bahçesi, dünyanın geri kalanı gibi işlerdi: Büyükler küçüklerle muhatap olmazdı. Annem işçilerden bahsederken de böyle söylerdi: Bizim gibi küçüklerle işi olmaz büyükbaşların, ayak altında dolanmayalım, yeter onlara.
Asrî bir hayattan manevi bir hayata geçişin hikayesi. Milyonları Müslamanlığa davet eden o kitap… Karşınızda Huzur Sokağı incelemesi.
Kimilerine göre ütopik kimilerine göre de distopik bir evren bu roman. Bütün açık kadınların mini etek giyip, şehvet uyandıran makyaj yaptığı ya da herkesin muhteşem ve modern bir şekilde tesettüre girdiği