Eser, nasib olursa artık her Ramazan okumalıyım dediğim, Üstad Karakoç'un farklı zamanlarda kaleme aldığı oruca dair yazılarından oluşuyor. Oruca dair yaptığı tasvirleri öylesine güzel öylesine tatlı ki.. Okurken satırların arasından bir zaman yolculuğuna sürükleniyor insan adeta. Üstad'ın yaptığı bazı benzetmeleri bazı tanımlamaları okurken zamandan ve mekandan soyutlanırcasına farklı bir aleme akıyor sanki insan.
Orucun bedenleri kamçılayan, ruhları şahlandıran bir diriliş davetçisi olduğunu idrak ediyoruz satırlarda.. Ve Üstad "Madem ki oruç sırrını yalnız bizim kavrayabileceğimiz bir gayb silahı, bir gök armağanı o halde zayıfın zayıfı olduğumuz bu çağda ondan sonuna kadar faydalanmamız, onu tepeden tırnağa kuşanmamız gerekmez mi?" diyor. Elbette gerekir..
Çocukluğun orucundan da bahsediyor Üstad. Her kelimesinde kendimizden, kendi çocukluğumuzdan izler bulduğumuz tatlı anılar..Tekne oruçlarımızdan.. O küçücük bedenlerimize rağmen, henüz üzerimize farz olmadığı halde engin bir iman aşısının oluşturduğu etkiyle kıyamayıp tamamlamya gayret ettiğimiz o saf temiz oruçlarımızdan..
Çocukluğun, gençliğin ve yaşlılığın her bir dönemin ayrı bir imtihanı olduğu halde Diriliş İşçisi olduğumuzu hatırlayarak oruç ağacının gölgesinde ruhlarımızın soluklandığı daha nice Ramazanlara..
Üstad'a rahmetle..