Kur’ân’ın prensiplerini özümseyerek uygulayan bir kadının hayatından alınmış şu ilginç kıssayı, Abdullah b. Mübârek’in dilinden aktarmak istiyoruz: “Ka‘be’yi (haccetmek) ve Resûlullah’ın kabrini ziyaret etmek için yola çıkmıştım. Yolda bir karaltı gördüm. Dikkatlice bakınca bunun, sırtında yünden bir hırka, başında da yine yünden dokunmuş
Her zaman ki yaptığım gibi bi eseri okumadan evvel yazarı okurum. Böylelikle hem kitabı hem yazarı daha kolay idrak edebiliyorum. Yazar hakkında araştırma yaparken öğrendim ki Türk yazar ve gazeteci olan Peyami Safa'nın ismi Tevfik Fikret tarafından konulmuş. Server Bedi takma adıyla romanlar yazan Peyami Safa hiç kuşkusuz Türk edebiyatının
+18 olduğunu bilerek okuyunuz.
Mano bir yandan adli tıp işi ile uğraşıp suçluları doğru bir şekilde tespit ederken bir yandan da ailesinin başına ne geldiğini aramaya devam ediyor. Şüphelilerden birisi ile temsa geçti. Bu kişi Dan Hiroki.
Henri Barbusse'ün ,1908'de okurla buluşan ilk romanı Cehennem,tekbencilik felsefesi olarak bilinen Solipsizm'e dayanan,"Var olan tek zihin benim" ya da "Benim zihinsel durumlarım var olan tek zihinsel durumlardır." İfadesiyle kendini açıklayan,kitapta bahsi geçen karakterin anlatımında da kendini hissettiren
Direk mevzuya giriş yapıyorum;
Roman, bir yargıcın amansız bir hastalığın pençesinde ölüme doğru yolculuğunu ve bu süreçte yaşadığı içsel hesaplaşmayı anlatır.
Tolstoy, eserinde dönemin Rus toplumunun çürüyen yapısını çarpıcı bir şekilde betimlerken, aynı zamanda ölüm ve yaşam arasındaki trajik karşıtlığı derinlemesine işler. İvan İlyiç'in
Nazilerin Yahudilere yaptığı işkencelere anlatan bu kitap içinde bir çok duyguyu barındırıyor. Kitabın en başında bir istismar kitabı okuduğunu düşünüyorsunuz. Daha sonra suç, aşk, merak bir çok duygu kitabın konusuna dahil oluyor. Kitabı 19 günde okumuşum. Hayatımın yoğun bi dönemine denk gelmese en fazla 3 günde bitebilecek harika akıcı bi kitap. Filmi de varmış. Kesinlikle izleyeceğim siz sevgili okurlara da öneririm mutlaka okuyunuz…
Hüseyin Nihal Atsız, 1040 tarihini Türk milletinin batıda kurduğu devletin kuruluşu kabul ederek -ben de kabul ediyorum. siz de kabul edin- 1940 yılında Türkiye’nin kuruluşunun 900. yıl dönümünde Üniversite’nin, Tarih kurumunun ve diğer kurumların herhangi bir anma, kutlama yapmamasından şikayet ederek "Türk ırkının fânî bir oğlu, ancak bu kadar yapabildim" dediği bu yazıyı kaleme almış, "Türk milletinin batıda kurduğu bu devlet 900 yıl önce nasıl kuruldu? Nerede kuruldu? Onu kuranlar kimlerdi? Bu destanı gözden geçirelim." diyerek de bu 900 yıllık tarihi özetlemiştir.
Önümüzdeki 16 yılda bu devleti ayakta tutmayı başarırsak 2040’ta Batı Türk Devleti’nin, Türkiye’nin 1000. yıl dönümünü layık olduğu şekilde kutlamak bizlere düşen görevdir.
Okuyunuz.
Önümüzdeki yılları bir elimiz yağda, bir elimiz balda geçiştiremeyecekmişiz gibi duruyormuş. Olsun. Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Aristarkus, Kopernik’e zıpçıktı astrolog’ diyen devrimci Martin Luther’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde.
‘Nasihatname’ dediğim kalıp, bu yolda bir temrin aslında. Elim henüz kalem tutarken, tecrübemi tecrübenize, bildiklerimi bildiklerinize, hadi lafı dolandırmayayım, ömrümü ömrünüze katarak, 21. yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayreti. İsterim ki, elinizden geleni değil, yapılması gerekeni yapın, dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın. Mutlaka okuyunuz.
Fesüphanallah!Alev Alatlı · Turkuvaz Kitap · 2019418 okunma
Bir gün bir tesadüf eseri, belki de 100. kez Tuncay kurtiz'in sesinden "oysa herkes öldürür sevdiğini" ile başlayan şiiri dinledim ve merak ettim bu şiir gerçekte kime ait diye... işte o zaman öğrendim ki bu şiir Oscar wilde'ın reading hapishanesi baladı isimli kitabından bir şiirmiş. kitabı hemen satın aldım tabii ve bugün
Ahh Zemheri... Kadersiz Zemheri...
Kumarbaz, acemi define Avcısı, zalim, kibirli Yağmur Bey'in, güzeller güzeli biricik kızı Zemheri.
Ferman Bey en az Yağmur Bey kadar kötü, zalim, kibirli Ferman Bey. Altı kız çocuğundan sonra adaklarla, türlü hocalara okunup üfletilerek dünyaya gelmiş oğlu Erkan'ın gözünün içine bakan kendisi gibi bir erkek yetiştirmek isteyen Ferman Bey.
Oğlunun, Yağmur Bey'in kızına aşık olduğunu öğrendiğinde kurnazlıkla Yağmur Bey'i avucunun içine alan ve kızını vermeye mecbur bırakan Ferman Bey ve Yağmur Bey'in hesap edemedikleri şey Zemheri 'nin bu evlilikte rızasının olmaması ve hattâ Erkan ile evlenmemek için canına bile kıymayı göze almasıydı.
Düştüğü cehennem çukurundan Zemheri' yi kurtaracak ve onu evlerinde saklayacak olanlar ise Hurdacı Ahmet ve ailesiydi.
Şefkat, merhamet ve sevgi ile bağırlarına basıp saklarlar Zemheri'yi...
Lâkin gelin görün ki Ferman Bey ; Zemheri'nin kaçmasını hazmedemez Ferman Bey ve çevre köylere türlü zulümlere girişir. Aklınıza gelebilecek her kötülüğü yaptırır köy halkına..
Tüm bunların kendisi yüzünden olduğunu düşünen Zemheri kaderine razı olup döner baba ocağına, düğün hazırlıkları başlar.
Düğün gecesinin geçmişin sırlarının açığa çıkacağı, hesapların görüleceği kanlı bir gece olacağını kim bilebilirdi ki.....
Tabi ki hikâyenin tamamı ve çok daha fazlası için kitabı okuyunuz derim ben :-)
Efendimiz ﷺ şöyle buyurdu:
“Allah, güzel sesli bir peygamberin, Kur’ân’ı tegannî ile yüksek sesle okumasından hoşnut olduğu kadar hiçbir şeyden hoşnut olmamıştır.”
Lütfen yorumdaki açıklamayı okuyunuz
Dünyanın içini dolduracak kadar kitap okuyunuz elbette sizi güzelleştirir! fakat Okuduğunuz kitaplar sizi hâşâ maymundan geldiğinize sabit kılıyor ise ve asıl sahibe ulaştırmıyor ise ve sahibin kullarına hizmet gayreti içerisine itmiyor ise ve hâlâ kibir gurur üstün görülme sizde vuku buluyor ise okudunuz kitaplar'ın içi boştur.