Shakespeare'in "Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu," diyerek başladığı kendine dert edindiği tiradına kesinlikle "Ne fark eder ki," diye cevap verirdi Meursault.
Yaşam, ölüm ve ikisi arasındaki var oluş sancısıyla dolu bir kitap. "Bugün anne öldü. Belki de dün, bilmiyorum." gibi şaşırtıcı bir cümleyle başlıyor kitap. Ve bu şaşkınlık tüm roman boyunca devam ediyor. Sevgilisi Marie'nin evlilik teklifine fark etmez şeklindeki kayıtsızlığı, komşusu Raymon yüzünden bulaştığı cinayetteki soğukkanlılığı, idam cezası aldığında dahi tepkisiz duruşu inanılmaz derecede ilginç.
Kitapta önemli bir olaylar zinciri olmasa da herkese ve her şeye yabancı bir adamın yabancılaşmasının sebeplerini okuyoruz. Nihilizm, absürt felsefe ve varoluşçuluk unsurları kendini gösteriyor kitapta. Sonunda bir gün öleceğiz, şimdi ya da 40 yıl sonra, ne fark eder mentalitesiyle Meursault, ölüm cezasını, sevgiyi, arkadaşlığı, ebeveynliği, evlat olmayı sorgulatıyor. Ve sonunda avukatına dedirttiği gibi "Her şey doğru, hiçbir şey doğru değil!" dedirtiyor.
Dili oldukça sade, anlatımı akıcı. Başlangıçta biraz abartı bulduğum ve pervasızlığına şaşırdığım Meursault'a kitabın sonunda kendinden emin ve vakur duruşuyla saygı duyup hak vermedim değil.