Ağlayarak okuduğum nadir kitaplardan biri oldu. Uğrak bir kitapçımda görevli hanımefendinin tavsiyesiyle aldım ve bir süre rafta bakıştık. Kendi keşfim değil diye sanırım, erteledim başlamayı.
İncecik olmasına rağmen uzun süre beraber kaldık. Sindire sindire okumanızı isteyen bir tarafı var. Karakterler az, öykü tek bir kişiye ait, fakat duygu paylaşımları ve yoğunluğu o kadar iyi ki bir dönem filmi seyreder gibi içine gömülüp o zamana ait oluyorsunuz birden.
Çin’de devrim yılları.
Komünizmin köylüyü alt ettiği, emeğim sözde yüceltildiği yıllar.
Toprak ağalarının kurşuna dizildiği, gençlerin askere alındığı o tuhaflığın içinde varlıklı bir ailenin oğlu olarak çocukluğunu geçiren Fugui’nin bir baba olarak meteliksiz kalıp yaşamak için çırpındığı yıllar..
Hüzünlü tarafı çok. Hep bir garibanlık hep bir pisi pisine ölüm hep bir hor görülme.
Ne kadar ee bu kadar da olmaz artık dedirtse de, tarzına ve ajitasyon tutkusuna saygı duyarak okudum.