Erkekler de meme ve meme uçlarına sahiptirler, ancak bilmeyebileceğiniz şey, onların da süt bezlerine sahip olduğudur. Kadınlara nazaran daha nadir olsa da erkeklerin de meme dokularına sahip olması, onların da meme kanserine yakalanabileceği anlamına gelir. Erkek süt bezleri genel koşullarda etkin değildir ve süt salgılamazlar, fakat bazı özel koşullarda erkeklerin de süt salgıladığı bilinmektedir. Örneğin, bazı prostat kanseri hastaları, kanserlerinin yavaşlaması için tedavinin bir parçası olarak dişi cinsiyet hormonları aldığında bu hormonlar bazen erkeğin süt salgılamasını tetikler. Ayrıca yüksek dozlarda östrojene sahip olan transseksüel erkekler de göğüs ucu uyarılmalarına süt salgılayarak cevap verebilmektedir.
Aşırı derecede açlık çeken erkeklerin de süt salgıladığı bilinmektedir. Açlığın ön hipofiz bezinden (beynin tabanında bulunan) prolaktin salgılanımını tetiklediği ve erkek göğüs bezlerine süt salgılattığı düşünülmektedir.
.... Altmışında var Madam Annik. Bir oğlu Kanada'da. Yeğenleri Amerika'da. Gel deyip dururlarmış. Ka nasın gitsin Bedros burda yatoor. Bedros kocası. On yılı geçmiş öleli. O da yanında gömülecek. Böyle diyor ya, Madam yerli filmlerden ayrılmıyor da ondan gitmiyor dışarlara! İnci Sineması'nın abonesi! Artistlerden tanımadığı yok.
İnsan eline aldığında kitabı bırakamıyor, çok akıcı ve sürükleyici. Sonu çok şaşırtıcı bir şekilde.. Kesinlikle okunmaya değer. Muhteşem bir kitap, herkes böyle bir eseri okumalı.
On KişiydilerAgatha Christie · Altın Kitaplar · 202126 okunma
•İnsan yorgunluktan ibarettir. Gelir, yorulur ve gider.•
Taşköprü'lü İbrahim Tenekeci'nin, iki dostuna ithaf ettiği, içinde on beş yıllık gezi yazılarını içerdiği bir kitaptır kendileri. Hatta kitaptan da öte bir yol rehberi, yoldaştır. Gezmek ve görmek ayrımını gösterir. Ormanda, yolda, gökte, toprakta, bitkide kısacası tabiattaki işaretleri
Lewis Mumford’un on yıllar önce söylediği gibi, yedi günahtan birisi olan tamahkarlık, artık girişimcilik adı altında alkışlanıyor. Ruhlarımız serbest pazar ekonomisinin kıvamını aldığında, ihtiyaç sahibi insanları acımasızca yargılamaya başlıyor, muhtaç hale düşmeyi ayıplanacak bir durum olarak görüyor ve oyunun kaybedenleri olduklarını farz ediyoruz. Kazananların kutsal bir dünyada dünyada kaybedenler de lanetliyor. Mutluluğun yolunun erdemli bir hayattan değil, her ne pahasına olursa olsun kazanmaktan geçtiğini düşünüyoruz.