Doğal büyüye, ‘ilkel’ olan şeylere, bitkilerde, sularda, kayalarda, kırlık yerlerde yaşayan ruhların gerçekliğine karşı duyduğun aşırı tutku, bir çekingenlik, insan dünyasının ödev ve sorunlarından kaçma isteğinin bir belirtisidir.
Nesnelerin gerçekliğini kavramak için duyduğun bu efsane ihtiyacının yanı sıra, insanlara ve insanların tutkularına da aynı gözlerle bakabilme yürekliliğini göstermelisin. Ama güç, aykırı bir şeydir bu – doğanın değişmezliği, geniş yorum olanakları, sessizliği yoktur insanlarda. İnsanlar kendilerini zorla kabul ettirerek, kendilerini anlatarak karşımıza çıkarlar. Gerçi sen onları doğa içinde bir yere yerleştirerek, kaderlerine indirgeyerek en doğal anlarda yakalamaya, onlar böylece dondurmaya çalıştın. Ama gene de durmadan konuşuyor senin insanların – ruhlar dile geliyor, ortaya çıkıyor. Bu senin gerilimin. Ama bunu yaratmak acı veriyor sana, gerçek hayatta hiç karşılaşmak istemiyorsun onunla. Doğanın hareketsizliğini, sessizliği, ölümü arıyorsun. Bunlardan çeşitli anlamları olan, sonsuz, ele gelmeyen, ama tarihsel gerçekliğe çekicilik katan, ona anlam ve değer kazandıran efsaneler yaratıyorsun.