Murat Menteş- Köşe Yazıları
'Ümitsiz yaşanmaz, sevmemek elde mi?' Başlık, yaşayan efsane Orhan Gencebay'dan. Yazı bendenizden: Türkiye'nin tüm şehirleri planlı. Binalar birbiriyle uyumlu. Özellikle okullar, öğrencileri mutlu kılacak şekilde tasarlanmış. Bahçeleri büyük ve yeşil. Kaldırımlar, yollarla aynı genişlikte. Ülkedeki tüm kentleri yaya olarak baştanbaşa kat
Nesimi Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu'nun bağrından kopar, yolu Paris'e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura'sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar: "Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan
Reklam
Bugün de nihayet günlük işlerimi bitirdim: -İstediğim saatte kalktım. Pencereden dışarı baktım. Kimsecikler yok. -Salonda volta attım 5m ileri, 6m geri (niyeyse-dönüş olsa gerek) duvar ve pencereye karşı. -Ara öğün meyve. Arkasından acıkma hissi, yemek. Gereksiz şişkinlik. Pencereden dışarı baktım. -Uzun koltukta yatay dinlenme 4 saat. Bir ara John Lennon'u düşünme. Yeniden şekerleme. Kısaca kalkıp dışarı bakma. Kimse hala olmaması ve altmış kez eli dirseklerden yıkamak. -Ara öğün ele ne geçerse. Terliği bulamama. Pencereden bakma. Oturma. Kalkma. Uzanma. Kuruyemiş ne rasgelirse. -Hava kararmadan büyük bitkinlik. Yorgunluk. Her tarafın duvar görünmesi. Biraz şizofrence pencereden bakma. Kedilerin öteki kediyi sıkıştırması. -Belgeselde, dünyada karıncaların ve arıların da yaşadığını hayretle öğrenmek. .... -Orhan Gencebay'dan 'kadere bak' şarkısını dinlemek, yarınki yazacak yazımın başlığını 'evet, ben kendimin katiliyim' diye koymak ve acizce akşam yemeğini tıkıştırıp, halen pijamalı iken zıbarıp yatmak.
Haklı bulutu, ferdi Tayfuru, Orhan gencebayı, İbrahim tatlısesi gece ekranların önünde inkar ediyorduk. Sabahları tövbe edip can kulağıyla dinliyorduk. Mozartı, vivaldiyi, chopini de sevdik fakat hiçbiri dert ortağı değildi. Her pazar klasik müzik konserini ;süveter, yelek, yün çorap ile dinlerken derdin nedir diye sormak akıllarına gelmedi.
1950 yılında, Şehir Tiyatroları'nın kendisinden istenen bir tiyatro çevirisini almak üzere Ankara'ya gider Orhan Veli. Burada o meşhur 'çukura düşme' hikâyesi vuku bulur. Füruzan Hanım'ın aktardığına göre, Orhan Veli Ankara'da çukura düşüp yaralanır fakat sağ salim İstanbul'a döner. Eve döndüğünde kız kardeşine yaralı hâldeki dizini açıp gösterir. Füruzan şaşkınlıkla çığlık atar, Orhan Veli'nin cevabı ise "Sakin ol, bir şeyim yok. Az daha gazetede Orhan Veli çukura düşüp ölmüş diye okuyacaktınız" olur. Bu diyalogtan kısa bir süre sonra Orhan Veli, Haluk Oral'dan adının Muzaffer Gençay olduğunu öğrendiğimiz bir arkadaşının evinden fenalaşır. Apar topar Cerrahpaşa Hastanesi'ne kaldırılır. Yapılan müdahalede beyin kanaması geçirdiği anlaşılır ve aynı gün saat 22.55'te hayata gözlerini yumar.
Sayfa 33
"Affetme beni sensiz gülersem Affetme senden bir şey gizlersem Aşkın ecel olsa bile Affetme senden sonra can verirsem" ^^Orhan Gencebay^^
Reklam
75 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.