Kitabın çıkış noktası yazarın sözleriyle şu şekilde bence:
"Hristiyan olmak ve anadilimin İslamin kutsal dili olan Arapça olması, benim kimliğimi oluşturan temel çelişkilerden biridir."
Her bir insanın dili, dini, rengi, görüşü, etnik kökenleri, yasadığı/vatan bellediği yerler... bunların hepsinin birlesimiyle sadece kişi kendine özgü bir kimlik olusturuyor ve böylece herkesin aslında biricik! Kimse kimsenin benzeri değil. Nasıl ki tek yumurta ikizleri aynı gibidir ama zamanla düşünceleri, yasadıkları yerler, ilgiler degisir ve farklilasir, aynen öyle bir durum yani.
Kisinin kimligini olusturan ögelerden hiyerarsik olarak en öne gelen ise baskilanan/yaralanan öge oluyor yazara göre. Çünkü insan cogu zaman en fazla saldiriya ugrayan kismiyla tanimlar kendini.
Ülkemizden de örnekler veriyor bu noktada, kimligimde farkli etnik kökenler bulunan biri oldugum icin mi bilemedim, etkiledi beni :) Ama bu konuda yorum yapmaktan kaçınıyorum. Kitapta da bahsedildigi gibi baskilanmis hissediyorum. Okuyanlar anlayacaktir zaten.
Kitabin ilk bolumleri oldukca etkileyiciydi benim icin ama sonraki kisim yavan kaldi bence, ozetle dunyanin tektiplesmesinden, kulturlerin, dillerin yok olmasindan bahsediliyor devaminda.
Yillardir kitapligimda duran kitabi su zamanda okumam iyi oldu, cunku Ortadogu kargasasi hakkinda okudugum "Ortadoguda Diktatorler" kitabinin faydalarini gördüm. Öncesinde Nasir'i, Mandela'yı ya da Lübnan'in etnik/dinsel karisik yapisini ve buna bagli farkli yonetimini bilmiyordum. Zamanini beklemis yani.
Epey uzatmisim, bana katkilari oldu, düşündürdü.
Tavsiye ederim :)