Ve o an, gözlerinde beni hiç tanımadığını gördüğüm o an, senin hayatından benim hayatıma uzanan örümcek ağı kadar ince bir hatıra bile olmadığını gördüğüm o an gerçekliğin derinliklerine ilk düşüşümdü, kaderimin ilk işaretiydi.
Hipokratçılar genelde idrarla teşhis konusunda bazı öğütler vermişlerdir. İşte size iki örnek: "Eğer idrarın yüzeyinde örümcek ağı gibi yağ toplanırsa, hasta, verem demektir." "Eğer idrar kötü kokuyorsa, çok yoğun veya sulu ise ve rengi kara görünüyorsa, hasta yavaş, yavaş son yolculuğuna hazırlanmalıdır. " Gerçekten bugün de, yoğun ve koyu renkli ve kötü kokan bir idrar bir "ürosepsis" belirtisi sayılır; bu çoğu zaman iyileşme olasılığı zayıf bir hastalıktır. Astrolojik etkilerin yanı sıra, karaciğerde, böbrekte ve mesanede "kaynama" denilen durumun derecesi de önemli sayılıyordu. Eğer özellikle böbrekte yeterli sıcaklık oluşmazsa, bu kaynama olayının yarım kalacağı ve bunun da kanda bulunan maddelerin parçalanması tamamlanmayacağı düşünülüyordu. Son derece etkileyici ve 11. gününde ölümle sonuçlanan bir hastalık tablosu içinde, idrarın genel belirtiler arasında ne kadar ö-nemli bir yeri olduğunu okurlarımıza anlatmak için, "Corpus Hippocraticum"dan bir parçayı, ifadesinin özgünlüğünden dolayı aynen sunuyorum. Metnin bir yerinde, yüzyıllar sonra "sahte ateş" denilen hastalığın belirtileri arasında yeniden gün ışığına çıkan bir durumdan da söz ediliyor. Siyah idrarın tehlikeli bir hastalık olan kara hummanın belirtisi olduğunu daha önce de anlatmıştım:
Reklam
Ve senin bakışlarının altında gerçekleşen, benliğinin hiçbir parçasıyla beni tanımadığını, hayatından benim hayatıma, isterse bir örümcek ağı kadar incecik olsun, hiçbir hatıranın uzanmadığını gösteren o uyanış, gerçekliğin uçurumuna ilk yuvarlanıştı, kaderime ilişkin ilk sezgiydi.
Sayfa 27 - Can YayınlarıKitabı okudu
"Felsefe, benzerlerine artık yalnızca müzelerdeki mermer büstlerde ya da solmuş taşbaskısı resimlerde rastladığımız, gizli hikmetlerle dolu görünen birkaç ağırbaşlı, saygıdeğer sakallı üstadın dile getirdiği gizemli kavramlardan oluşmuş, ince, karmaşık örümcek ağı değildir. Felsefe soğuk algınlığı kadar 'basit', kalp krizi kadar dramatik, tropikal veba kadar da vurucu bir şeydir. Felsefenin konusu bir roman ya da klinik özgeçmişle aynıdır: İnsan yaşamı. Yani, her bireysel varoluşun temel toplumsal ve tarihsel boyutundaki insan yaşamı. Felsefe bize her tarihi çağı, o çağa egemen olmuş yaşamın ve kuşakların bakışıyla anlama olanağı verir. /Felsefe, insanın kendisini gerçekleştirmesinin yolu olan gerçeğin sevgisidir."
Her şey dilsiz ve sessizdi; her ses, kuşların kanat çırpışı, dökülen yaprakların hışırtısı insanı büyük bir gürültüymüş gibi korkutup ürpertiyor, sonra yine o kaskatı sessizlik, donakalmışlık başlıyordu. Tüm toprağı, her şeyi saran sessizlik insanın içine doluyordu. İnsanda en arı, en ince düşünceler de böyle anlarda doğuyor sanki; ama bunlar örümcek ağı gibi saydam, uçucu, ele geçmez, söze dökülmez şeyler oluyor... Bu düşünceler insanın ruhunu üzüntüden yakıp tutuşturarak, onu aynı anda hem yatıştırıp hem de rahatsız ederek, kayan yıldızlar gibi bir an parlayıp kayboluyorlardı ve ruh kaynayıp eriyor, hayatımız boyunca koruyacağı kesin biçimini alıyor, kişiliği oluşuyordu.
Sayfa 139 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ortadoğu'yu anlamak için bazen bir peygamber hayatı, bazen bir savaş, bazen bir örümcek ağı, bezen de bir aslanın pençesi bizlere yardımcı olacaktır.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.